Türkiye siyasetinde ve kamusal tartışma alanında dış politikadan iç siyasete, ekonomiden çevre sorunlarına, kutuplaşmadan ötekileştirme süreçlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede yaşanan; tüm gelişmeleri yatay olarak kesen ya da bu gelişmelerin ortak paydalarından biri olan “Kürt sorunu”na karşı ilginin hem yurt içinde hem de yurt dışında yeniden canlandığını gözlemliyoruz. Aynı zamanda, çatışma çözümü alanında son dönemde yapılan çalışmalara baktığımız zaman, bu çalışmalar içinde kentleşme, kent mekanının yönetimi ve yerel dinamiklere artan biçimde ilgi gösterildiğini görüyoruz. Buna karşın, Türkiye’de, çatışma çözümü alanında yapılan çalışmalarda bu tür bir ilginin hala yeterince gelişmediği gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Bu nedenle Türkiye örneğinde Kürt sorununu yerel dinamikler-çatışma çözümü ilişkisi içinde değerlendirmenin gerekli olduğu düşüncesinden hareketle elinizdeki kitap çalışmamızı gerçekleştirdik. Bu kapsamda Diyarbakır, Van, Mardin, Tunceli ve Bingöl’de kentleşme ve çatışma çözümü süreçlerine bakarak Kürt sorununun çözümlenmesine ve çözümüne küçük bir katkı yapmak istiyoruz. Bu kentler, kendi özgünlükleri içinde Kürt sorunu tartışmasının kilit kentleridir. Birbirlerinden farklılık göstermekte ve kendi özgünlüklerini dile getirmekteler, ama aynı zamanda aralarında ortak payda oluşturacak benzer yorumları ve önerileri de ortaya koymaktadırlar. Kentlerin öykülerini dinlemek bize önemli ipuçları verecektir.
Kürt sorununun “kentleşmesi” kadar, özellikle son sekiz yıldır yaşanan Suriye meselesiyle “bölgeselleşmesi” sürecini de yaşamaktayız. Bu nedenle Kürt sorununu bölgeselleşme-kentleşme ekseninde yeniden düşünmek ve tartışmak gerektiğine inanıyoruz. Bu tartışmanın şüphesiz ki akademik, kuramsal ve kamusal alanlarda gerçekleştirilmesi lazımdır ancak bununla birlikte, alan ve kamuoyu araştırmaları aracılığıyla yerel aktörlerin ve vatandaşlarımızın sesini duyurmak da eşit derecede önemli ve değerlidir. Bu kitap çalışmamızı, ikisinin harmanlanmasına dayalı bir yöntem izleyerek yaptık.