“…Tam sanatçı olmak, kültür ve sanatı dar bir faaliyet olarak ele almamak, insan-ı kâmil olmaktan geçiyor. Anlayarak Kemal’e erendir kültürlü sanatçı. Sonra burjuva sanata öykünmeden, o sanatçılığa iltifat etmeden inançlı bir bilge olarak yaşamaktır. Biz sahneye esir, albüm peşinde sanal bir dünyaya hapis olmaktansa toplumla özgürlük için(de) yaşayan, hakikatli bir dünyayı inşa etmek isteyen sanatçılar olmalıyız. Sanatçıların “beka-laşması” böyle gerçekleşir. Bu olmazsa “beko-laşmak” kaçınılmaz olur.
Hakikat ilhamını içmeyenler, onunla gönlünü ferahlatmayanlar hep yanılırlar. Bu ilhamdan nasibini alanlar ise, tüm kültürel soykırım, baskı ve asimilasyona karşı tutum sahibi olma gücünü bulurlar. Cesur ve açık sözlülükleriyle kurulu bozuk düzenin çarklarını kıran, özgür bir yaşamı kuran ve kurtaran olurlar. “Ayaklara turab benim” demeli sanatçı, halkın toprağı olmalı, yurtseverlik kokmalıdır.
Ayaklara toprak olmak, kâinatın aynası olmaktır aynı zamanda, mütevaziliğin nişanesidir. Hz. İsa’nın mütevazılığı gibi, en yoksulun ayaklarını yıkamanın alçakgönüllülüğüne sahip olmaktır. Bir peygamber, bir yoksulun ayağını yıkıyor. Gerçek sanatçı bir peygamber gibi tüm insanlığı, toplumu sınıfsız ve bir gören, toplumun kültürel farklılığını esas alan bir eşitlik ferasetini taşımalıdır. Yararlı, üretici olduğu kadar verme yanlısı olan insanlara sanatçı diyebiliriz…”