Osmanlı Devleti’nin yelkenliden buharlıya geçişi bir sanayileşme sorunudur. İlk makine İngiltere’de 1760’larda fabrikalarda denenirken, Osmanlılar ilk makineyi 1820’lerde buharlı gemilerle tanımışlardı. Sorun basit bir buharlı gemiye sahip olup/olmama konusu değildir. Klasik dönemin bir teknolojisi olan yelkenli gemilere ait bilgiler daha hızlı edinilirken, buharlı gemiye ait bilginin kolayca hazmedildiği söylenemez. Çünkü Osmanlıların, 19. yüzyılın ikinci çeyreğinde karşılaştığı buharlı gemiler, Batı Avrupa’da görülen Sanayi İnkılâbının tezâhüründen başka bir şey değildi. Bu perspektiften bakıldığında yelkenliden buharlıya geçiş, Osmanlılar için önceki yüzyıllarda örneği görülmeyen büyük bir hadisedir. İki büyük deniz faciası (Navarin-Sinop) arasında Osmanlılar için ilginç olan hem son büyük yelkenli donanmasını hem de ilk buharlı harp ve ticarî filosunu kurmalarıdır. Geçiş, sancılı bir süreci ifade eder. Osmanlı denizcileri bu yeni süreci, Amerikalı ve İngiliz uzmanlarla birlikte yaşayacaktır.
Yelkenliden buharlıya geçiş, sadece gemi teknolojisinde bir değişimi değil, çarkçı, mühendis denilen yeni meslek gruplarının varlığını ve şehirlerin, vapur bacalarından çıkan dumana alışma sürecini de anlatır. Yelkenliden buharlıya geçiş, Türk denizcilik tarihinin bugüne kadar pek de bilinmeyen bir yönüne işaret etmektedir. Elinizdeki eser, bu geçiş sürecinin parametrelerini vermekle birlikte, son yelkenli gemileri, ilk vapurları ve bu yeni teknolojinin ilk Türk mühendis/çarkçılarını ortaya çıkararak, denizcilik ve bilim/teknoloji tarihine küçük bir katkı da bulunmayı amaçlamaktadır.