Önüne bakarak başını salladı. Gizli bir şey söylüyormuş gibi yavaşça, “Burası Yalnız Efe’nin ‘sırrolduğu’ yerdir!” dedi. Serin bir rüzgâr yağmurun fısıltısını çoğaltarak esiyor, üstümüze siyah bir çadır gibi açılan çam dalları titriyordu. Anadolu’nun bu yalçın ufuklu, bu boş, bu kayalık, bu korkunç tarafı; Buzdağı’na giden bu ıssız yol eskiden beri bir eşkıya uğrağıydı, bunu biliyordum. Ben tenha bir geçidin gizli bir köşesinde uyuyan küçük bir köyde doğdum. (…) Bilmem onun için mi, eşkıya hikâyelerini dinlemeyi pek severim.
Ömer Seyfettin denince akla gelen ilk eserlerden olan Yalnız Efe’yi yazar önce 1918’de hikâye formatında yayımlamış, bir yıl sonra tekrar ele alarak “Anadolu Romanı” üst başlığıyla roman olarak tefrika etmeye başlamıştı. Hayatının son dönemine denk gelen tefrikayı maalesef tamamlayamamış, Yalnız Efe, hikâye halinden sonunu bildiğimiz bir yarım roman olarak kalmıştı.
Yazarın orijinal diline, anlatımına dokunmadan hazırlanan bu çalışmada Yalnız Efe’nin bu iki versiyonu bir araya getirildi. Bu eşsiz hikâyeye yazarın zengin arşivinden, farklı konularda on öykü eşlik ediyor.