Deniz kenarında bir malikânede, on iki lanetli kız yaşıyordu…
Annaleigh, deniz kenarındaki Highmoor adlı malikânede kız kardeşleri, babası ve üvey annesi ile beraber yaşıyordu. Bir zamanlar on iki kız kardeşlerdi, ancak artık koridorlarda yalnızlık hüküm sürüyordu çünkü kardeşlerden dördünün hayatı erken sona ermişti. Her ölüm bir öncekinden daha trajikti; hastalık, uçurumdan düşme, boğulma ve ayak kayması sonucu gelen ölümler yüzünden, halk arasında bu ailenin tanrılar tarafından lanetlendiğine dair dedikodular çıkıyordu.
Tuhaf sanrılar peşini bırakmayınca Annaleigh, ablalarının ölümünün kaza olmadığını düşünmeye başladı. Kardeşleri her gece şatafatlı balolara katılıp ipek elbiseler içinde dans etmek için gizlice evden kaçıyordu ve Annaleigh onları durdurması mı yoksa onlara katılması mı gerektiğini bilemiyordu. Çünkü kiminle, daha doğrusu neyle dans ettiklerinin farkında değillerdi.
Annaleigh’in, sırlarla çevrili gizemli bir yabancı ile tanışınca, ailesinin üstüne çöken gölgeye karşı verdiği savaşı bir an önce kazanması gerekecekti; zira ailelerine musallat olan her neyse, artık onun peşindeydi.