“Yarımızdan çoğunun yaşamı, içinde bulunduğumuz modern çevrede bizi riske atan genetik duyarlılıklara bağlanabilen karmaşık yapılı bir hastalık nedeniyle son bulacak.”
Geçtiğimiz birkaç yüzyılda insanın ortalama ömür süresi neredeyse iki katına çıktı. Araştırmacılar tıp alanındaki bilgi birikimi ve teknolojik gelişmeler sayesinde artık pek çok hastalığa çare bulabilmekte. Ne var ki, bir sevdiğimizin kansere yakalandığı ya da bir aile büyüğünün Alzheimer’la boğuştuğu haberlerini daha sık alır olduk. Acaba bizi bu kadar çaresiz bırakan hastalıkların altında yatan nedenler nelerdir? Genetik yapımız mı bizi kaçınılmaz olarak bu yola sürüklüyor?
Georgia Tech Üniversitesi’nden genetik profesörü Greg Gibson, genomlarımız ile modern kültür arasındaki çatışmanın kronik hastalıkların artmasındaki en önemli neden olduğunu öne sürüyor. Bir başka deyişle mevcut genetik yapımızla, hazır gıdalar, bol şekerli besinler ve hareketsiz yaşantı gibi unsurlarla ördüğümüz yeni dünyamızda yaşamakta zorlanıyoruz.
Kanser, diyabet, astım, bağırsak hastalıkları, Alzheimer ve hatta depresyon. Tüm bu rahatsızlıklarla genomumuzun bir ilişkisi olduğu kesin, ama örneğin, bir “kanser geninden” bahsetmek de pek mümkün görünmüyor. Aksine, hayli genç bir türün bireyleri olarak sahip olduğumuz genomumuz bir bütün olarak, karşılaştığı sorunlarla baş edemediğinde hastalıklar ön plana çıkıyor.
Prof. Gibson, çağımızın yaygın hastalıklarıyla ilgili pek çok sorunun yanıtını Son Sözü Genom Söyler’de herkesin anlayacağı bir dille veriyor.