Şehir (Diyarbakır), kadın ve sosyal yapı içinde İstanbul ağzı-Diyarbakır şivesi şiirlere renk katmıştır. Dil zenginliği, anlam ve anlatım biçimi kuralların dışında bir güldestedir. Anka kuşunun kanatlarının gölgesinde kelimeler şiirleşmiş, bazen bir resim bir ağıt bazen bir portre olmuştur Simurg’un Ahı‘nda…
Simurg’un Ahı, ikinci şiir kitabımdır. Şairlerin affına sığınarak “şiir kitabım” diyorum. Her ne kadar da yazma serüvenim şiir kitabı “İssiz Çıra” ile başlasa da, ben kendimi şair olarak görmüyorum. Sadece anlık duygularımı dizeler şeklinde yazıyorum. İssiz Çıra‘dan sonra peş peşe anılar-anlatılar-kültürel metinler ve öyküler içeren kitaplar geldi. Hadi biraz soluklanayım, dedim ve bu kitabı hazırladım. Kitap üç bölümden oluşmaktadır. Kent / Diyarbekir, Kentin Kalbi / Sur ve Yaşam Membaı / Kadın. Özüm var dizelerimde. Bazen mutluluğum, bazen özleme dair buruk da olsa bir gülümseyişim ama çoğu zaman acılarım, gözyaşlarım, kederlerim ve ahlarım var. Hemen hemen hepsinin içinde ben varımdır. Zirâ rüyâlarıma giren eski Diyarbekir’im, mutlu çocukluğum, aşık olduğum babam, yüzünü görmediğim anam, varoluş nedenim nenem, dayım, teyzelerim, kadim komşularımız, arkadaşlarım var bu kelimelerde. Kent var. Kentin kalbi Sur var. Sur’da yaşam var. Sur’da acı var, Sur’da yıkım var, Sur’da yok oluş var, hatta Sur akreplerinin yası bile var… Akrepler yas tutar mı bilmem ama Sur’da Berfin demişti: “Akrepler yasta!…” (Birsen İnal)