Ama şu da gerçek ki, yaşamımızın belli bir noktasında, duyduğumuz vicdan azaplarını sabahları bisküvi gibi kahveye batırırız.
Natalia Ginzburg, 1973’te yayımladığı Sevgili Michele’de geleneksel mektup roman türünden yola çıkarak kendine özgü çarpıcı anlatımıyla, değişen toplum yapısıyla tutunageldiği değerleri, işlevsizleşmiş kentsoylunun buhranlarını aile motifi üzerinden öykülüyor: Romanda Aralık 1970 ile Eylül 1971 arasındaki zaman diliminde gönderilen mektupların eksenindeki kişi Michele’dir: Çoğu, dönemin siyasi ikliminde karıştığı olaylardan ötürü Roma’dan İngiltere’ye kaçan yirmilerindeki bu gence yazılır. Kız kardeş, eski bir sevgili, bir dost ve serzeniş dolu, yalnız bir anne ile Michele arasındaki yazışmalar ilerledikçe sözcüklerin üzerini örtemediği suskunluk giderek daha fazla hissedilir.
Sevgili Michele iletişim yetilerini yitirmiş, yalnızlığa mahkûm, savrulmuş 20. yüzyıl bireyinin, çözünmüş aile bağları üzerinden ince ince işlendiği bir başyapıt.
“20. yüzyılın en büyük İtalyan yazarlarından biri.”
The New York Times
“Cümleleri müthiş bir kesinlik ve duruluğa sahip, onu okurken çok şey öğreniyorum.”
Zadie Smith