Mezopotamya’ya kadar yayılmış bir hanedanlığın sürekliliğini sağlayacaktır. Mısır vezirliğinden, 1193’da ölümüne dek Türk, Arap, Kürt, İranlı gibi birçok halktan önemli şahsiyetlerle çalışan Selahaddin’in kadrosunda, özellikle Eyyubi Devleti kurumlarında ve Suriye-Filistin ve Cezire’nin tüm toplumsal katmanlarında Kürt devlet adamları çok önemli aktörler olmuşlardır.Selahaddin dönemi Kürtleri kimlerdi? Arap-Müslüman araştırmacılar tarafından nasıl değerlendirilmişlerdi? Selahaddin’in egemenliğindeki rolleri neydi?Diğer topluluklarla nasıl ilişkilenmişlerdi? Nereden geliyorlardı?Orijin bölgeleriyle olan bağları neydi?
Selahaddin ve Kürtler Boris James ‘Selahaddin ve Kürtler’de, Haçlılar döneminde önemli roller üstlenmiş Eyyûbiler ile bu topluluğun liderlerinden Selahaddin Eyyûbi’nin hayatına ve onun Kürtlerle ilişkisine odaklanıyor. Selahaddin’in hizmetine giren Kürt aşiretlerin dinamiklerini inceleyerek çalışmasına başlayan James, ardından, vakanüvislerce Kürtlere dair yansıtılan tasvirleri tartışarak Ortaçağdaki Kürt imgesini ve kimliğini araştırıyor. Yazar, Selahaddin’in egemenliğine ayırdığı üçüncü bölümde de, Kürtlerin o dönemin sivil ve askeri elit kesiminin hiyerarşisindeki yerini ve Eyyûbi dönemindeki kültürel ve siyasî nüfuzunu ortaya koyuyor.
Erkan Canan, Radikal Kitap, 30.03.2012
Selahaddin ve Kürtler: Haçlılar Döneminde Bir topluluğun Kavranması
Memluklar Döneminde Kürtler üzerine doktora tezi hazırlayan ve L’Institut National des Langues et Civilisations Orientales’de (INALCO-Paris) Ortaçağ’da Ortadoğu dersleri veren Boris James Türkçeye çevrilen Selahaddin ve Kürtler isimli kitabında Kürtlerin ortaçağda, Selahaddin Eyyubi (532-589/1138-1193) ile birlikte Eyyubi Devleti’nin kuruluşunda ve kuruluşundan sonra da devletin idari, adli ve siyasi karar alma organlarındaki rollerini inceliyor. Doktora çalışmasını dönemin İbni Esir, Yakut el-Hemavi, İbni Havkal, İbni Halikan, İbni Kalanisi, Makrizi, İsfehani, Mesudi gibi Arap-İslam kaynaklarına dayandıran yazar eleştirel bir yaklaşımı elden bırakmadan dönemin kaynakları üzerinden (tarihi kronikler, biyografiler, sözlükler vb.) çalışmaya konu olan dönemde Kürtlerin yaşadıkları bölgeleri, “Kürt” teriminin tarihsel kullanımlarını, anlamını ve içeriğini, Kürtlerin Eyyubi Devleti’nin sivil ve askeri bürokrasisindeki yerlerini tespit ve tasvir etmeye çalışıyor. Yazar çalışması boyunca kimlikler ve yine aynı bağlamda Kürtler konusunda özcü yaklaşımlardan uzak durmak hususunda hassasiyetini açıkça şöyle ifade ediyor: “Kimlik bir töz değildir. Topluluğun tarihine bağımlı, öznel devingen bir kavramdır” (s.9).
Yazar kitabın birinci bölümünde (s.15-51) Eyyubi hanedanının iktidara gelişinden önce Kürtlerin yaşadığı bölgeleri ve şehirler tespit etmeye çalışır. Yazara göre Ortaçağ kaynaklarında Kürtlerin yaşadıkları bölgelerden Zuzan el-Ekrad, Beled el-Ekrad, Dar el-Ekrad, Cebel, Cebel-i Ekrad olarak bahsedilmektedir. (s.17-25). Bu isimlendirmeler siyasal bir bütünlük veya etnik bir homojenlikten çok ‘Kürt aşiret topraklarını’ ifade etmektedir. Dönemin Müslüman yazarları, Selahaddin’in hükümranlığı sırasında Kürtlerden bahsederken ise artık Hamedan veya Hulvan gibi şehirlerden değil, Musul’dan Ahlat’a uzanan bölgenin kuzey güney ekseni ile ötesinde Erbil’den Diyarbekir’e ve Yukarı Fırat bölgesine uzanan kısmın Doğu-Batı eksenine dikkat çekmeye başlamışlardır (s.21).
Aynı bölümdeki “göçler” alt başlığı altında ise yazar (s.25) Eyyubi egemenliğinden önce batıya göç ederek Suriye ve Mısır’da egemen olan devletlerin siyasi, askeri ve hukuk bürokrasisinde önemli görevler ifa eden bazı Kürt kişilikleri üzerinde durur ve Selahaddin’in amcası Esedüddin Şirkuh’un iktidara gelmesinin arifesinde Türk kökenli Artukluların ve Zengilerin çok sayıda Kürdü hizmetlerine aldıklarını ifade eder. Yazara göre bunun sebebi bu iki hanedanın Kürtlerin yaşadıkları topraklarda ya da komşu bölgelerde kurulmuş olmasıdır (s.27). Akabinde yazar Eyybubi Devleti’nin kurulmasında önemli roller üstlenmiş ve etkin olmuş Başnaviler, Şehrezurlular, Humeydiler, Zerzariler, Hakkariyeler, Hezbaniler gibi Kürt aşiretlerinden bahseder. Yazara göre bu aşiretlerin Selahaddin’in yanında yer alması ve onun egemenliğine girmesi Selahaddin’in güçlenip hanedanlığını kurmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri olmuştur (s.51).
James, kitabının ikinci bölümünde (s.53-95) İbni Havkal’ın Kitab-ı Suret el-Ard’ı, İbnü’l Esir’in el-Kamil fi’t-Tarih’i, Yâkut el-Hamevi’nin Mu‘cemu’l-Buldân’ı ve İrşad el-Arib’i, Mesudi’nin Muruc ez-Zeheb’i, el-Umeri’nin Mesâlik el-Ebsâr’ı, İbn Hallikan’ın Vefeyât-ül-Ayân’ı, İbn Şeddâd’ın el-Nevâdir el-Sultâniye’si, İbn el-Sam’ani’nin Kitab-ül-Ensab’ı, el-Makrîzî’nin Kitâb es-Sulûk li-Ma ‘rifet Duvel el-Mulûk’ü, İbni Balkhi’nin Farsnamesi gibi dönemin kaynaklarına odaklanarak Kürt/Kürtler kavramının ve imgesinin içeriğine ve nasıl kullanıldığına ışık tutmaya çalışmaktadır. Kürt kelimesinin etimolojik ve etnolojik içerimleri üzerinde duran yazara göre Kürt kelimesi farklı disiplinlerde birbirinden farklı anlamlarda kullanılmış olmasına rağmen, genellikle göçebelikle ilişkili olarak kullanılmıştır. “Kürt” kelimesi farklı dönemlerde farklı anlamlara geldiği gibi bazen bir kişi tarafından farklı anlamlarda da kullanılmıştır (s.59). Kürtlere dair genellikle olumsuz tasvirler yapan dönemin yazarları genel olarak Kürtlerin ne olduklarını değil, ne olmadıklarını tasvir etmektedirler (s.88). Bu yazarlar, düzeni koruyan, otoriteye bağlı, İslami pratiği güçlü, Arap geleneğini ve kent yaşamını sürdüren kentli elit Arap imajının tersine Kürtleri başkaldırmaya, şiddette meyilli, düzeni reddeden, yağmacı ve İslami pratikleri zayıf insanlar olarak resmedilmektedirler (s.65). Fakat, Kürtlerin savaşçılığı Müslüman olmayanlara yöneldiğinde bazen övgü konusu da olur. Yazar bu tür olumsuz değerlendirme, tasvir ve ifadelerin sadece Kürtler için değil, kentli Arap olmayan diğer Müslüman topluluklar için de kullanıldığını özellikle belirtir (s.72). Arap-Müslüman dünyası genel olarak İslamiyet çatısı altında birleşen tüm toplulukları aynı değerlerle tasvir etmiştir. Yazar, Kürtlerin ve Türklerin daima şiddet olgusu ile birlikte anılmalarının hep orduda yer almış olmalarından ileri geldiğine işaret etmektedir (s.79).
James’in yararlandığı kaynaklar bazen Kürt kelimesini etnik anlamda da kullanmışlardır ve yazara göre söz konusu dönemde bazı Kürtler etnik kökenlerinin farkındaydılar. Kendilerini Kürt olarak ifade eden topluluklar arasında kuvvetli bir dayanışma ve yakınlık vardı. Yazar buna dair İbni Halikan’dan bir aktarımda bulunur. Buna göre İsa el-Hakkari, iktidarın Türklere geçmemesi için Şirkuh’un ölümünden sonra onu yerine geçmeye niyetlenen Kutbedddin Husrev bin Tuleyl el-Hezbani’yi Kürt olan Selahaddin lehine talebinden vazgeçmeye ve ona itaat etmeye ikna etmiştir (s.89).
Yazar, kitabın üçüncü bölümünde (s.97-152) Kürtlerin, Eyyubi Devleti’nin sivil ve askeri bürokrasisindeki rolleri ve konumu üzerinde durur. Selahaddin’in ordusundaki emirlerin üçte birinin, yani yaklaşık otuzunun Kürt olduğunu belirten yazar, orduda Kürtlerin nasıl istihdam edildikleri üzerinde durur. Yazar başka çalışmalara özellikle Ayalon’a atıfla Eyyubi ordusundaki Suriye’den Mısır’a gelen askerin çoğunluğunun Türk olsa da bunun orduda bir Türk egemenliği olduğu anlamına gelmediğini vurgular. James, bu dönemde Kürtler, Türkler ve Memluklar arasındaki çatışmalardan, çekişmelerden bahseder. Fakat Türk-Memluk çatışması Kürtlerle olan çatışmaları kadar yoğun olmamıştır. Çatışmaların sebebi kendi bölgelerinde güç kazanma isteğidir. Bununla beraber her iki unsur Haçlılara karşı birlikte savaşmışlardır (s.122). Yazar daha sonra Selahaddin ordusundaki önemli Kürt kişilikler, aşiretler, gruplar üzerinde durur. Bunlar devletin karar alma mekanizması üzerinde etkili olmuşlardır. Örneğin Fakih İsa el-Hakkari Halep’in alınmasından sonra Selahaddin’i şehrin Hanefi yöneticileri görevden alarak Şafilerin ataması konusunda ikna etmiştir (s.143). Eyyubiler döneminde çok sayıda Kürt Suriye başta olmak üzere Mısır ve Cezire’deki kentlerde sivil, adli ve askeri bürokrasisinde önemli görevler almışlardır ve bu bölgelerde zamanla elit bir Kürt sınıfı oluşmuştur (s.145). Siyasi ve adli alanda güç kazanmış Kürtlerin önemli bir kısmı hukuki-dini eğitim görmüş kişiler olan fakihlerdi (s.144). Suriye’deki Kürt elitlerin bir kısmı ise Selahaddin’den önce buraya yerleşmiştir.
Sonuç olarak James bu çalışması Ortaçağ Kürt incelemelerine olduğu kadar daha genel bir çerçevede Ortadoğu Türk ve Arap çalışmalarında bir katkı olarak görülebilir. Çalışma, Kürtlerin, söz konusu dönemde, batıya doğru göç/yayılma süreci ve bunun sonuçlarının tespiti ve analizi babında da önemli ip uçları içermektedir. Yazarın bazı iddiaları spekülatif görülse de bunlar dönemin “asabiyye” anlayışı içinde değerlendirildiğinde daha makul bir hal alır. Zira yazar milliyetçi perspektife ve özcü bir analize savrulmak için daima konuya ilişkin sorular sorarak sorunsallaştırmalara girişir.
20.yy’ın yüzyılın ilk çeyreğinde, Osmanlı Devleti’nin son demlerinde, Kürt milliyetçilerin ideal figürü olan “Şarkın sevgili sultanı Selahaddin” sonraki süreçte ‘Kürtler için bir şey yapmadığı’ gerekçesi/değerlendirmesi ile Kürt milliyetçi söyleminin çeperlerine itilir. Aynı dönemde Selahaddin’in kimliği siyasi çekişme ve kaygılar paralelinde tanımlanır ve zaman zaman Türk ve Arap milliyetçi söylemleri de Selahaddin’i milli bir kahraman olarak anlatılarına dahil ederler. Öyle ki Selahaddin etnik kökeni bile siyasallığın domine ettiği çekişme alanı olur. James’in çalışması ise Selahaddin Eyyubi’nin tarihsel kişiliğinin daha sağlıklı bir değerlendirmesi içindeki önemli veriler sunmaktadır.