Dolores Redondo, 2014’te tamamladığı Baztán üçlemesinin ardından yazdığı Sana Vadettiğim Her Şey ile en prestijli roman ödüllerinden Premio Planeta’yı kazanarak popülerliğinin zirvesine ulaştı. Karakterlerine yaşattığı psikolojik travmaların gerilimini psikanalitik çözümlemelerle ustaca kurgulayarak polisiye türüne taptaze bir soluk getiren Redondo, Sana Vadettiğim Her Şey romanında, her şeyden ve herkesten şüphe ederek erişilen gerçeğin, acı olduğu kadar görkemli de olan yüzünü görmesi için okuru kışkırtıyor.
Manuel Ortigosa, bir sabah sakin sakin oturmuş kitabını yazarken kapı ısrarla çalınmaya başlar. Küfrederek kalkıp kapıyı açtığında tüm hayatını alt üst edecek bir haber alır. Bu haberle Manuel, edebiyat, sükûnet ve aşkla ışıldayan hayatından, kötülüğün ve zenginliğin kirli karanlığının sindiği bambaşka bir hayata adım atar. Karanlığın içinde çaresizce yol almaya çalışırken beyaz gardenyaların masumiyeti ve gerçeğin izinde bir polisin dostluğu dışında sığınacağı hiçbir şey yoktur.
Bu iki sığınak ona yeter, Manuel kararlıdır: “Gerçek orada bir yerde ve izi sürüldüğü müddetçe üzerindeki kan kurumayacak.”
Romanın gerilimli atmosferi içinde İspanya’nın enfes doğasına dair tasvirler, kötülüğün izini masumiyetle sürerken okura derin nefesler aldırıyor. Sana Vadettiğim Her Şey, sinematografik niteliği, zekice kurgusu ve karakterlerinin psikolojik derinliğiyle polisiye türünün yüz aklarından.