Karadeniz’in küçük bir Laz köyünde milenyuma sayılı yıllar kalmışken yeni bir muhtarlık seçimi yaklaşıyordu. Kontrolsüz çay ekimiyle doğası zaten tahrip edilmeye başlanan köyü, yakın zamanda başka bir tehlike beklemektedir. Devletten maden arama ruhsatı alan bir bakır şirketi, köyün güzide ormanlarında bakır aramaya niyetlenmiştir. Bakırdan, altından bihaber köylülerden herhangi bir direnişle karşılaşmamak için de şirket, köyün muhtarıyla gizli bir anlaşma yapmıştır. Muhtar, köylüyü arazilerini satmaları için, ayak dirememeleri için ikna etmeye çalışacaktır. Bu iş, uzun yıllardır köyün muhtarlığını yapan Ömer için kolay bir iştir. Ta ki köyde birden bire patlayan fırtınanın bırakmış olduğu o güçlü yıldırımın sabahında dile gelen ineklerin direnişlerine kadar…
Köydeki fırtınanın ardından gizemli bir şekilde dile gelen sekiz inek, sahiplerinden adını çok sık duydukları emekli öğretmen ve aydın bir insan Fikri hocayı muhtar adayı olmaya ikna etmeye çalışacaktır. O sekiz inek hâlihazırdaki muhtar ve onla işbirliği içindeki şirketin kirli oyununu yalnızca Fikri hocanın bozabileceğine inanıyordur.
Roman, insan türünü eleştirmekte; insanların kendi türünün Doğu Karadeniz’deki talanlara dur demesi gerekirken bu işin ineklere kalmasını mizahi bir dille anlatmaktadır.