“… öyküleri seviyor ama vazettikleri hakikate de kuşkuyla yaklaşıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, insanın el yordamıyla yaşadığı bu dünyada, doğruluğundan emin olabileceği mutlak bir hakikat yok; ne biliyorsa kendine ve hayata dair, her şey hikâye!”
Öyku¨lerinde / mitlerinde ararken insanı, farklı du¨nya göru¨şlerinin farklı çözu¨mlemeleri temellendirdiğini tespit edebiliriz. Bilmemiz gereken, hiçbir yorumun tek başına bu¨tu¨ncu¨l kavrama için yeterli olmayacağı. Bireysel ya da kolektif bir miti yorumlamanın, ancak bir başka mitin içinden mu¨mku¨n olacağını da unutmamalıyız. Hiç kimse gerçeğe sahip değil.
Bu farkındalık, temel etik sorunsalımıza yapıcı bir önermeye de açıyor bizi: Kendi du¨nya göru¨şu¨mu¨zu¨ “öteki” u¨zerine örtmekten imtina etmek, anlıyor / açıklıyor gibi yaparken yargılamaktan kaçınmayı insanbilimlerinin şiarı olarak benimsemek, her şeyin referansının insan zihni olduğunu varsaymak ve bu¨tu¨nu¨ kavramaya bir nebze olsun yaklaşabilmek için çoğulcu-eşitlikçi ve dahi kendinden kuşkulu / ötekiye meraklı bir tutumun esas olduğunun farkındalığı, birlikte-du¨nyadalığımızı zenginleştirmek için elimizdeki tek formu¨l.