Zorluklar karşısında ayakta kalabilmenin büyük bir çaba gerektirdiği bir zamanda yaşıyoruz. Sırf kendimiz için uğraşıp dururken etrafımızda çeşit çeşit dünyaların, varoluşların ve olup bitenlerin varlığını farketmeden yaşayıp gidiyoruz. Görmediğimiz o kadar çok şey var ki: Çocukların soğuktan titreyişi, zor şartlar içinde okula gidişleri, küçücük yaşata çalışmaları, satıcılık yapmaları… Çocukluk hallerini ve dönemlerini yaşayamadan büyüklerin dünyasına adım adım yürümeleri… İnsan olmak ve kalabilmek bunları görmek ve başkalarının kaygılarını ruhumuzda ve gönlümüzde hissetmekle mümkün. Ancak bu yapılabildiği takdirde çözüm arayışlarının başlayacağını nedense anlamak istemiyoruz.
Bu kitapta kendi çıkarlarından ziyade, insanlara hizmet edebilmek için yola çıkan bir doktorun Silopi’de geçirdiği günlere şahitlik ediyoruz. Bazen doktordan ziyade bir öğretmen olarak çıkıyor karşımıza. Eğitim imkânlarının yetersiz olduğu zamanlarda elinden geleni yaparak umut oluyor oradaki insanlara. İstemeden birini incittiğini fark ettiğinde gönül almasına şahitlik ettiğiniz satırlar insanı bir anda duygulandırıyor.
Çocuklar eşit şartlar altında okumalı diyerek çıktığı yolda yaşadığı zorlukları… silahların çekildiği zor zamanlarda köyden gelen bir arama ile yola düşüşünü görüyoruz. Ve kendi annesi ve sevenleri endişe içindeyken diğer annelerin endişelerini gidermek için çabalayışını görüyoruz. Görev süresi dolduğunda köyden ayrılırken herkesle birlikte üzülüyorsunuz. Bazen gitmek terk etmek de değildir…
İnsanların birbirine güvenemediği şu zamanda insan olmaya her zamankinden daha çok muhtacız. Hepimizin bir gün öleceği kesin bir hakikat. İnsandan geriye ne kalacağını şairin diliyle söyleyecek olursak: “Bâki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş.” Perdenin Arkasındaki Hayat bu sadânın yaşanmış bir hikayesi.