Ölü Canlar’da Gogol, toprak köleliği sisteminin henüz yürürlükte bulunduğu Çarlık Rusya’sının son derece canlı ve gerçekçi bir resmini çiziyor. Artık hayatta olmayan köleleri canlı gösterip servet kazanmayı aklına koyan hilebaz Çiçikov’un hikâyesi hem trajikomik hem de bir yanıyla tanıdık. Tıpkı bir bukalemun gibi bastığı toprağın, bulunduğu zamanın rengini alan Çiçikov neredeyse “içimizden biri”. Gogol’ün aptallıkla, açgözlülükle, mülkiyet hırsıyla ettiği alay, deha ile örülen olağanüstü bir sanat eserine dönüşüyor.
Ölü Canlar ilk yayımlandığında Rusya’da büyük tartışmalara neden olmuştu: Yaşayan kimseleri köle olarak kullanmak mı daha kötü ve tehlikeli, yoksa ölülerin ticaretini yapmak mı? Gogol’ü politik hiciv sanatının doruğuna taşıyan bu büyük roman, 19. yüzyıl Rus edebiyatının en başarılı örneklerinden biri olarak kabul görüyor.
Nuri Yıldırım’ın Rusça aslından yaptığı bu yeni Ölü Canlar çevirisi, titiz ve doğru olmasının yanı sıra, değişen dilin yeni ihtiyaçlarını da başarıyla karşılamakta. “Yabancı dillere çevrilmesi en zor Rus yazar” denilen Gogol’ü Türkçe çevirisiyle okuyacaklar için doğru bir tercih olma özelliğini taşıyor.