Yaşam ve ölüm resmî belge işidir.
Suriye’nin önde gelen çağdaş yazarlarından olan Halid Halife, Ölmek Zor İş isimli romanında, trajik hikâyelerin savaşın kırılgan ortamında nasıl da sıradanlaşabileceğini gözler önüne seriyor.
Babalarının son arzusunu gerçekleştirmek üzere bir araya gelen üç kardeşi geçmişin gölgeleri eşliğinde zorlu ve zorunlu bir araba yolculuğuna çıkaran yazar; savaşın toplum üzerinde açtığı onulmaz yaraları muazzam bir gözlem gücüyle aktarıyor.
Herkesin ölüm karşısında eşit olduğunu anımsatan kitap, sesi hiç kimsenin duyamayacağı kadar cılızlaşsa bile gerçeğin asla ölmeyeceğinin de altını çiziyor.
Ölümün sindiği kokuyu alıyorlardı.
Devrimci bir öğretmen olan Abdullatif Salim, ölmeden önce naaşının Şam’dan köyü İnnabiye’ye götürülmesini vasiyet eder. Kemiklerinin, kız kardeşi Leyla’nın küllerinin yanında sonsuza dek rahata kavuşacağı düşüncesinin verdiği huzurla hayata gözlerini yumar. Çocukları Bülbül, Hüseyin ve Leyla için babalarının son dileğini gerçekleştirme vaktidir. Lâkin, devam eden iç savaş ve kardeşler arasında esen soğuk rüzgârlar olağan koşullarda iki saat sürecek bir araba yolculuğunu günlerce bitmeyen bir kâbusa dönüştürür. Köye uzanan yollarının önü kesildikçe kardeşlerin kendileriyle, birbirleriyle ve ülkeleriyle hesaplaşacakları içsel bir yolculuğa çıkmaları da kaçınılmaz olur.
Sözcüklerin silahları durduramayacağını bilse de buna sessiz kalmayı utanç verici bulan Halid Halife’nin Ulusal Edebiyat Ödülü’nde finale kalan bu sarsıcı romanı; ölümün, her daim çok yakınımızdan geçtiğini ama bizim bunu kabullenmekte direndiğimizi fark ettiriyor.
Mustafa İsmail Dönmez’in duru anlatımıyla doğrudan Arapçadan çevrilen Ölmek Zor İş; hemen yanı başımızdaki komşu ülkenin tarih sahnesindeki yeri, siyasi dalgalanmaları ve belki de en önemlisi insanına dair pek az şey bildiğimiz gerçeğini kulağımıza fısıldıyor.
Sevdiğin öldüğünde mutluluğun anahtarını da alıp mezar denen o derin çukura atıyor.