“Adım Hira. Adımın anlamının güzelliğini biliyordum ancak
bu adın anlamı kadar güzel bir hayat yaşamıyordum.
Sırf bunun için hayatımı kurmak bana düşüyordu. Zaten böyle değil miydi? İnsan yaşamak istediği hayatı kendi kurardı. Kimisi şanslı olurdu, kimisi şanssız. Ben o şanssız taraftandım. Ama bu şanssızlığımı şansa çevirmek için çabalıyordum, çabalamaya devam edecektim.”
Lise son sınıfta okuyan Hira hayalini kurduğu hayata kavuşmak için üniversiteyi kazanıp iyi bir iş sahibi olması gerektiğini düşünürken, babası Hamit onu zengin patronu Ekrem ile evlendirmek ister. Hira bu durumdan kurtulmak için çabalarken, yolu okula yeni atanan edebiyat öğretmeni Kuzey ile kesişir ve bir anda daha önce hiç tatmadığı duyguların esiri olur. Artık onun için yaşadıklarının pek bir önemi kalmamıştır. İçinden bir ses onun, düşlediği hayata kavuşmasına çok az kaldığını fısıldamaktadır.
Aşk bilmece gibiydi, aklı değil kalbi yeten severdi.
Bu bilmece iki kişilikti…
Bir öğrenci, bir öğretmen…
Bir genç kız, bir genç adam…
Birbirleri için delicesine çarpan iki kalp…
Bu yaşananlar ne hata, ne yalan, ne ayıp, ne günahtı.
Bunun adı sadece “AŞK”tı!