Mimar olsun ya da olmasın, her birey, kendi yaşam alanına estetik algısı ve ihtiyaçları doğrultusunda bir takım dokunuşlar yapmayı arzular. Bu bağlamda mekân tasarımlarında mekânla birey arasındaki sinerjiyi oluşturabilmek son derece önemlidir. Duvardaki tablo sizden bir parça barındırmıyorsa eserin değeri sadece paha anlamı ihtiva eder; cebinize dokunmuştur ama kalbinize dokunmamıştır.
Koleksiyonunuza kattığınız kouros, zihninizde güç, dinamizm gibi çağrışımlar yapıyorsa heykelin önünden geçerken sırtınız farkında olmadan dikleşir. Saksıdaki çiçekler “tazelenme” ve “yaşama yeniden başlayabilme” gücü verir size. Eğer yaşadığınız mekân fiziksel, biyolojik ihtiyaçlarınızın yanısıra ruhunuzun, zihninizin ihtiyacını da karşılıyorsa, o alanda kendinizi huzurlu hissedersiniz.
Mekân ve kendilik farkındalığı ile başlayan ve varoluş farkındalığına evrilen bir serüvendir Nöromimari paradigması.
Çünkü bakış yönümüzü değiştirdiğimizde gördüğümüzü sandığımız gerçeğin öyle olmadığını fark eder ve zihnimizi saran “Algı Oyunları” ile yüzleşiriz. İşte bu noktada tatlı tatlı ilerleyen “Beyin Sohbetleri” yüksek voltajlı çatışmalara dönüşür. Hakikatle yüzleşebildiğimizde ve olanı kabul edebildiğimizde ise kendi benliğimizin kabuğu kırılarak yeniden doğma süreci yani “Metamorfoz” başlar ve yolculuk tekâmüle evrilir.
O zaman başlayalım Metamorfoz – İyileştiren Mekânlar’a…