Nişancı-Metin Aktaş
O gün öğleden sonra Piran’ı terk ettik. Şeyh Said, bir an önce Hani’ye varıp vakitsiz ve örgütsüz başlayacak bir halk isyanını durdurmak için acele ediyordu. Piran’dan katılan silahlı milislerle sayımız üç yüzü geçmişti. Yeni katılan silahlı milislerin tamamı piyadeydi. Bana verilen katıra erzak yüklendiği için ben de piyade kalmıştım. Aslında bu duruma üzüleceğime seviniyordum; çünkü o haylaz katırın sırtında durmak, yayan yürümekten daha zahmetliydi.
Şeyh Said, kafilenin güvenliğini sağlamak için içerisinde benim de olduğum elli kişilik bir piyade grubunu seçerek ileri gönderdi. Tahminen kafileden üç dört kilometre ileride yürüyorduk. Kar durmuş, ancak gökyüzü hâlâ kapalıydı. Ovadan uzaklaşıp Piran’ın üstündeki karla kaplı tepelere tırmandığımızda, rüzgâr daha da şiddetlenip ıslık çalarak esiyor, topladığı karı üzerimize yığarak yürümemizi engelliyordu. Aşağılarda, ovayı kaplayan puslu bir sis tabakası büyüyerek yukarılara doğru yayılıyordu. Ova bir sis denizi altında kalmıştı, ancak tırmandığımız tepe açıktı.
Dara Yayınevi’nin tüm yayınlarına ulaşmak için buraya tıklayın
Metin Aktaş’ın tüm eserlerine ulaşmak için buraya tıklayın