Türkiye, ülkelerindeki iç savaştan kaçan Suriyelilere kapılarını açtığında yıl 2011’di. Onlar, evlatları ve birkaç parça eşyalarıyla birlikte gelirken acılı bir hikâyenin parçalarını da taşıyorlardı. Kamplara yerleştiler, iş bulma ve yerleşik bir hayata geçebilme düşüncesiyle çeşitli şehirlere dağıldılar ve nihayet Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ulaşmaya başladılar. Tüm bunlar son 6-7 sene içinde oldu. Ölümü göze alarak yaşam yolculuğuna çıkan binlercesi, yaşamaya erişemeden Akdeniz’in karanlık sularında kayboldu.
Dünya kamuoyu ise onların hikâyesini hep başkalarından dinledi. Uzmanlara, resmi makamlara, sayılara hatta denizlerin suyuna kulak verdi de kimsenin aklına, hikâyeyi yaşayanlara sormak gelmedi.
Bu kez hikâyeyi gerçek özneler anlatıyor.
Savaşı, özlemeyi, korkmayı, beklemeyi, itilmeyi, hayal kırıklığını, umudu, hayatlarını sırt çantalarında, sınırlardan kaçak geçiren mültecilerden dinliyoruz.
Ayşe Böhürler, onlarla birlikte Suriye’den yola çıkıp Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Avusturya, Almanya, Hollanda, Danimarka sınırlarından geçiyor. Yeniden kurulacak bir hayat için onlarla birlikte umut ediyor, kamplarda kalıyor, evrakları tamamlamaya çalışıyor,
İslamofobik saldırılarla baş etmeye çalışıyor, alfabesi farklı yeni bir dili öğreniyor ve savaşın bittiği güzel Suriye günlerini hayal ediyor. Her şey mülteciler adına değil, onlarla birlikte oluyor…