Amok, sarhoşluktan ve çılgınlıktan da öte bir şey Bir adamı kuduz köpek gibi davranmaya şartlayan, onu cinayete meyilli bir akıl hastasına dönüştüren bir durum… Tuhaf ve korkunç bir zihinsel hastalık… Bu adam, tıpkı o kadın beni görmeye gelmeden önce odamda oturduğum gibi sessiz sakin bir biçimde köşesinde oturuyordur. Sonra birden ayağa fırlar, kamasını kapar, sokağa çıkıp doğruca koşmaya başlar, nereye gittiğinin bir önemi yoktur. Yoluna kim çıkarsa kamasını ona saplar ve dökülen kan onun daha da çıldırmasına yol açar. Herkes bu çılgın adamı ölümden başka hiçbir şeyin durduramayacağını bilir. Yolundan hızla çekilirler ve ‘Amok! Amok!’ diye bağırarak diğerlerini uyarırlar. Amok koşucusu bu sayede koşar, öldürür, öldürür, öldürür, ta ki kudurmuş bir köpek gibi vurulup öldürülene dek.
Ondan yardımını isteyen bir kadını, kibri yüzünden reddeden bir doktorun sonrasında yaşadığı pişmanlık nedeniyle kendiyle giriştiği savaşımın hikayesidir bu. Yaşanan en temelde, toplumsalın ona yüklediği görev sorumluğu ile denetlenmesi gereken dürtülerin arasında var olan ikilemdir. Bu süreç insanı öncesinde hiç tahmin edemeyeceği çılgın bir ölüm koşusuna sürükleyebilir.
İnsanı derinliğiyle kavramış bir yazar olan Zweig bu önemli yapıtında insanın varoluşsal çelişkilerini ustaca bir anlatımla okuyuculara sunuyor.