Zeus, 100 bin sözcükten olusan tanim ve talimatnameyi, 90 bin sözcüge indirgeyerek Hermes’e anlatir. Hermes, 90 bin sözcükten olusan bir dagarcigi olmasina ragmen, verilen tanim ve talimatin 80 bin sözcüklü kismini anlayabilmistir. Insanlarin anlama kapasitesini dikkate alarak emirleri kendi kendine tekrar ettiginde, elinde emirlere iliskin 70 bin sözcük kalmistir. Hermes emirleri ulastirdiginda, kendisine bagli insanlarin en yetkin sözcük dagarcigina sahip olanlari bu emirlerin 60 bin sözcükten olusan kismini anlayabilmislerdir. Onlar da kendi müntesiplerine emirleri ulastirmak isterken emirleri önce 50 bine indirmisler, sonraysa 40 bin sözcükten olusan kismini ancak ulastirabilmislerdir. 40 bin sözcük haline gelmis tanrinin emirleri insanlar arasinda, daha bilgisiz kesimlere dogru yayildikça, 10 bin sözcük sayisina kadar düsmüstür ve artik tanrinin tanim ve talimatlari neredeyse, emir olmaktan çiktiktan sonra, insanlar tarafindan benimsenmistir.
Bu kanal tersine isledigi durumlarda, yani kullar Zeus’a dua ve niyaz ederken de, 10 bin sözcükten olusan dilekleri, Hermes araciligi ile, 90 bin sözcük halinde Zeus’a ulastirilmaktadir. Her iki durumda da Hermes ve Hermes’e bagli çalisan aracilar (medyumlar=media) müthis bir niyet okuma performansi sergileyerek, tanrinin emirlerini insanlara, insanlarin dua ve niyazlarini tanriya ulastirmaktadir. Tipki, derin devlet olusumlarinin kendilerine bahsettigi niyet; okuma hüküm verme ve saltanat imkânlari gibi.
Otorite hamledilmis muktedir yönetimler ile iktidar konusu yönetilenler arasinda olusan bu epistemik uçurum, çok çesitli egemenlik alanlarinin tesisine imkân tanimaktadir. Tipki Akropolis ile Agora arasindaki mekânsal ayrismanin, gayriihtiyari olarak var ettigi egemenlik yapilari gibi.