Selçuk Sarısaltık, Leyla Dönmeyebilir’in olay örgüsünde güncel sorunlara yer verirken satır aralarında ince mesajlar göndermeyi büyük bir ustalıkla başarmış. Okuru tarihi şahsiyetlerle buluşturmayı da ihmal etmemiş. Yazar, bir akıl hastasının günlük yaşantısını okura aktarırken, karakterinin iç dünyasını da büyük bir titizlikle yansıtmaktan geri kalmıyor.
Leyla kalemi eline aldı. Yazdıklarını okuyunca onun deli olduğunu mu düşündünüz? Deli değil, sadece biraz yaralı. Leyla, çevresini sarmış delillerin kurbanı. Odasında her şey olması gerektiği gibi: Ortada küçük bir masa, masanın üzerinde sürahi ve bardak, köşede eski püskü telefon kabini, çerçevenin içinden bizlere merakla bakan kepli hemşire… Leyla hariç her şey yerli yerinde. Çerçevedeki hemşire belki bilir nereye gittiğini. Nerede olduğunu sorunca ‘sus’ işareti yapan parmağını kapıya doğru uzatarak, “Ne buradan gidecek ne de burada kalacak,” diyor çerçevedeki hemşire. “Leyla dönmeyebilir,” dedikleri cennet, bu mu? Bir gün onları, “Sizi gezmeye götüreyim,” diyerek dışarı çıkaracağım. Arkalarından da kapıyı kapatıvereceğim. Ya bu dertten kurtulacağım ya da bu dert beni öldürecek.