Metin Aydın, 2000’li yılların ilk yarınsında şiir dosyasını fotokopiyle çoğaltıp, “Kırmızı” adını verdiği fanzini günlerce Diyarbakır sokaklarında dağıtmış ve hem şiiri hem şairi sokağa davet eylemi gerçekleştirmişti. “Kırmızı” ve daha çok söz konusu “eylem” basında yer aldı. Fanzindeki şiirlerin ağırlıkta olduğu Metin Aydın’ın ilk şiir kitabı (“üryan”, 2016) okurla buluştu.
İsveç’te yaşayan yazar, çevirmen ve dilbilimci Mustafa Aydoğan; Kürtçenin yazım dilinde standartlaşmasında yıllardır birçok Kürt dilbilimci akademisyenle oluşturdukları çalışma grubunun yoğun temposunda, sesini duyurmaya yeminli bir şiir yazan Metin Aydın’ın “üryan” şiir kitabı ve “kavledilmiş şiirler” isimli şiir dosyasındaki şiirleri “lalistan” adıyla Kürtçeye çevirdi.
Bireysel varoluş kaygılarına, cinsellikten azade olmayan aşka ve siyasal sorunlara da yine aynı sakınmasız dille dokunuyor şiirlerinde:
“sevişsek
ama durmaksızın
sonra…
sonrası yok!”
*
Yasakların, çatışmaların, var olma mücadelesinin içinde doğup büyümenin, bir ‘Kürt olma hali’ yarattığı kuşkusuz. Bu Kürt olma halinin her Kürt yazarda/şairde başka biçimde zuhur ettiği de malum. Metin Aydın “Bir Kâğıt Sanki” şiirinde şöyle dile getiriyor bu hali: “kaçamazdık, naçardık, kalakaldık…
çığlığında mahsur kaldığımız kürt kapanında.”
Aynı duygu “hercai” şiirinde, dilindeki öfkenin nedeni olarak çıkar karşımıza:
“heykelini kırmış bir pagansa hüznü ellerimin
sefası sürülmemiş bir ummana teşnedir ömrüm
kaybolduğum gözlerine hercai aşklar emziren ben
körkütük ve nesepsiz acılara kambur.
ah! lanetini taşıdığım halkım kadar öfke dilim.”
Sonra, “yara” isimli şiirinde şöyle diyecektir:
“ayaküstü hüzünler değil bunlar
zor dikiş tutar bu yara
serde kürtlük varsa.”
Bu dizelerdeki hüzün, öfke ve acı bilgisi, bir ömrün biriktirdiklerinden el alıyor. Ve an geliyor, kimi acılarla başa çıkmanın belki de tek yolu olan “biz”e sesleniyor. Êzîdilerin Şengal’de uğradığı son kıyamı anlatan şiirde Metin Aydın, etnik, inanç, siyasal ve benzeri kimlikleri bir kenara bırakarak insan/şair olarak çağrıda bulunuyor biz’e:
“artık öldürülmesin yezîdîler!
biz ölelim öldürüldükleri her yerde!”
Söyleyecek sözü, tartışılmaya değer bulduğu itirazları, tespitleri ve yargıları var Metin Aydın’ın. Sözcük seçerken ve dize kurarken ‘şairane’ bir tutumu benimsememiş olması da bu nedenle. Soru sormayı ve sorduğu soruyu üstüne alınan muhatabın canını yakmayı tercih ediyor:
“sizden daha iyi bir mezar kazıyıcısı var mı?”