“Yusuf hayatın bu kadar ezici günleri olduğunu gördükçe daha ileriyi düşünmekten vazgeçiyor ve kafasını bomboş bırakabilmek için çalışıyordu. Akşamları eve gelip yıkandıktan sonra sokak üstündeki odaya oturuyor, Muazzez’in sofra hazırlamasına bakıyordu. Birdenbire bütün canlılığını, bütün neşesini kaybeden genç kadın, kocasıyla göz göze gelmek istemiyordu. Çünkü bakışları ne zaman karşılaşsa, ilk akıllarına gelen şey, müşterek felaketleri oluyor ve ikisinin de gözleri yaşarıyordu.”
Kuyucaklı Yusuf, Türk edebiyatının toplumsal gerçekçi yönüne değinen en önemli romanlarındandır. Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Orhan Kemal tarzının ilk ayağı belki de Kuyucaklı Yusuf’tur. Sabahattin Ali, yarattığı romantik kahraman Yusuf ile Türk okuyucusunun gönlünde fazlası ile yer etmiş, bizleri sanki Yusuf’u tanıyor hissine kaptırmıştır. Yusuf, yaşadığı tüm kötülükler ve zalimlikler karşısında dik durmuş, hassas kişiliğinden hiç ödün vermemiştir. O, duygusal karakteri ve hayatın ona sunduğu içler acısı son ile Türk edebiyatı tarihinde kendine büyük bir yer edinmiştir. Yazarın ele aldığı etkileyici konunun yanında kullandığı duru dili ve akıcı üslubu şüphesiz eserin kıymetini artırmaktadır.