“Göç etmeyi kuslardan ögrenmemis olabiliriz. Kuslar gibi geri de dönemeyebiliriz. Yillarin geçtigini fark edemeyebiliriz. Bizler, insaniz, yanlisi da dogruyu da yasayarak ögreniriz. Kim demis insan kendi mezari basinda aglayamaz, diye, iste size canli bir kaniti. Kendi mezar tasima bakarak yaziyorum en içten duygularimi, öldügümü fark edememis bedenim, ruhumu esir almisken kurtulmaya çalisiyorum. Bir an önce bana vaadedilene varmaya çalisiyorum. Dikenli tellerle örtülü ruhumun yara almadan kurtulmasi imkânsizken bir umutla çabaliyorum. Bu yazdiklarimin birinin eline geçmesini ümit etmiyorum. Bunlarin, mezarin sahibine ait oldugunu anlayacak çok aziniz, acimin ne agir oldugunu anlayacaginizi umuyorum.”“Neden bu kadar basit? Hayatin anlamini bu kadar basitlestirmek neden?” –“Göç etmeyi kuşlardan öğrenmemiş olabiliriz. Kuşlar gibi geri de dönemeyebiliriz. Yılların geçtiğini fark edemeyebiliriz. Bizler, insanız, yanlışı da doğruyu da yaşayarak öğreniriz. Kim demiş insan kendi mezarı başında ağlayamaz, diye, işte size canlı bir kanıtı. Kendi mezar taşıma bakarak yazıyorum en içten duygularımı, öldüğümü fark edememiş bedenim, ruhumu esir almışken kurtulmaya çalışıyorum. Bir an önce bana vaadedilene varmaya çalışıyorum. Dikenli tellerle örtülü ruhumun yara almadan kurtulması imkânsızken bir umutla çabalıyorum. Bu yazdıklarımın birinin eline geçmesini ümit etmiyorum. Bunların, mezarın sahibine ait olduğunu anlayacak çok azınız, acımın ne ağır olduğunu anlayacağınızı umuyorum.”
“Neden bu kadar basit? Hayatın anlamını bu kadar basitleştirmek neden?”