12. Sayı
Geçen sayıda Ergin Öpengin’in yazılı Kürtçe’nin geçmişine dair kıymetli bir yazısının da yer aldığı bir Kürtçe dosyasına yer vermiştik. Bu sayıda Kürtçe’nin bir başka alengirli mevzusuna odaklanan bir mülakatımız var. Ürgen Tepe Newepel gazetesi editörü ve redaktörü yazar Roşan Lezgîn’le Zazaca, Vate Çalışma Grubu ve Newepel gazetesi üzerine konuştu. Mülakatın Kürtçe Zazaca ilişkisine dair serinkanlı ve akademik bir tartışmaya kapı aralamasını ümit ediyoruz.
Bu sayıda belli başlı bir dosya konumuz yok. Ancak dergide yayımlanan üç yazı aşağı yukarı aynı tema üzerine odaklanıyor: “Türkiyeli İslamcıların Kürt meselesine bakışı”. Yazıların her biri Kürt olmayan İslamcıların Kürt meselesine bakışının nasıl kavmi bir yamuklukla malûl olduğunu gösteriyor. Ekrem Malbat’ın yazısı Saidi Kurdi’nin Kürt kimliğinin bizzat takipçilerince nasıl tahrif edildiğini somut örneklerle resmediyor. Ruşen Arslan’ın Diyanet İşleri Başkanlığı yazısı ise Diyanet’in milli ve devletlû karakterini pek güzel anlatıyor. Vecdi Demir’in Rohat Alakom’un Saidi Kürdi hakkındaki kitabını değerlendirdiği yazısı da dosyayı tamamlıyor.
Bu sayının çok ilgi göreceğinden emin olduğum bir yazısı Mehmet Bayrak’tan geldi. Mehmet Bayrak, çok farklı zamanlardan Kürdistan haritalarını Kürt tarihi dergisi için derledi. Haritalar, malum, milletlerin ve ülkelerin inşasında hep merkezi bir rol üstlendi.
Murat Issı’nın “Bir Osmanlı-Kürt Aydını: Malatyalı Bedri” başlıklı yazısı dergide bir müddettir sürdürdüğümüz “20. yüzyıl başında Kürt münevverleri” temasını devam ettiriyor. Malatyalı Bedri, dönemin Kürt münevverleri arasında en belirgin biçimde Osmanlıcı kimliğini Kürt kimliğinin önüne geçirenlerden biri olarak görünüyor.
Seîd Veroj’ın kaleme aldığı Kürtçe yazı ise Mehmed Mihri Hilav’ın “Fuzuli’nin Divanı’ndan” adlı kitabından yola çıkarak, Fuzuli’nin etnik kökeni hakkında Hilav’ın görüşlerini tartışıyor.
Nilay Özok-Gündoğan’ın hazırladığı Arşiv Tozu bu kez de merkezi devletle Kürdistan taşrası arasındaki ilişkilerin seyrine dair 19. yüzyıldan bir epizot sunuyor. Gündoğan’ın arşiv belgelerinden derlediği yazısı sıradan reaya, yerel elitler, yerel idareciler ve İstanbul arasındaki karmaşık bir hikayeyi resmediyor.
13. sayıda buluşmak üzere…
MESUT YEĞEN