Ardahan’dan, Ankara’ya Uzanan Umut Yolculuğu
Bugün 11 Eylül 1980. Neden ve niçin olduğunu bilmediğim bir hesaplaşma içindeyim. Belki de iç dünyam yılların muhasebesini bugün yapmaya karar vermiş. Yoksa ne diye gün boyu ne yaptığımı bilmeden bir dolap beygiri gibi Ankara sokaklarında dolanıp durdum?
Belki üzerime yılların yorgunluğu çökmüştür ve belki de İskend- er’in yüz yıllar önce kestiği Angora düğümünden yarın akacak olan oluk oluk kanın kokusudur genzimi yakan. Bilincim ve inancımın muharebe meydanında birbiriyle kıyasıya savaşmasından bitap düştüm. Ankara yorgun, Ankara bitap düştü. Yarın bir şeyler olacak ama ne?
Ardı arkası kesilmeyen cinayetler, bombalamalar, grevler, ekmek-şeker kuyrukları, korku, kaos ve kendi kendini tüketen bir iç savaş. Durmak yerine gittikçe şiddetleniyor. Militarist güçler “Bugün canım adam öldürmek istiyor. Kimi öldürelim” diye hesap yaparken kitleler, kaygı ve korku deryasına kapılmış çırpınıyor. Sanırım bu korku ve kaygıdır ruhumdan bedenime yorgunluk olarak yayılan.
Sahi, hiçbir gerekçem yokken bugün işimi neden erken bırakıp alelacele eve döndüm?
Saatlerdir cezaevi havalandırma sahasında volta atar gibi salonun o kösesine, bu köşesine gidip gelmemin nedeni ne?