Yazarın bu çalışması yıllardır zihnimizi meşgul eden en önemli sorulardan birine büyük oranda cevap veriyor. Günümüz medeniyetinin ortaya çıktığı toprakların kadim ve otokton bir halkı olan Kürtler, üretim ile olan yakınlıkları ve yatkınlıkları, yabancı işgalciler ve talancı kavimlere karşı savaşçı ve direngen yapıları, güçlü kültürel değerlerine rağmen nasıl oluyor da bugün dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip, onurlu bir üyesi olmayı başaramamıştır.
Kürt sosyal dokusuna vakıf olan yazar, bu hâkimiyetini akademik disiplini ile pekiştirerek ortaya şimdiye kadar bulmakta zorluk çektiğimiz birçok cevap sermektedir. Bu kitapta uzun tarihi boyunca toprağına böylesine bağlı, dışarıdan gelen talancılara ve işgalcilere karşı hep karşı durmayı başarmış, binlerce yıl kendi yurduna- alan- bağlı kalan ve burada yaşamayı başarmış Kürt toplumunun kodlarının tarafımızdan daha iyi anlaşılmasına ciddi katkılar sunmakta.
Aşiret yapılanmasının mikro düzeyde veya federasyonlar, konfederasyonlar kurarak daha geniş ölçekte başardığı alan korumayı neden makro düzeyde başaramadığı, ulusal düzlemde devletleşemediği de bu çalışmada büyük oranda açığa çıkmaktadır.
Aşiretin uzun yıllar yaşamını sürdürdüğü alan kendine yurt olurken, yapı bu uzun yaşam süresini kendi köklerinin asaletine yormuş, dışarıdan gelen “köksüzlere”, barbarlara karşı bir üstünlük ögesi olarak değerlendirmiştir. Orantısız düzeyde güçlü saldırı ve işgal dönemlerinde bile aşiretin topraklarını, alanını terk etmeme konusundaki başarısı da dikkat çekici bir olgudur.