“Anadilini konuşması, onunla yazması bile yasaklanmış bir toplumdan başka bir noktada olmasını beklemek fazla gerçekçi sayılmaz. Ne var ki Kürt aydınlarının bu işin önemini benimseme konusunda sahip oldukları zaafın da böyle bir sonucun ortaya çıkmasında etkili olduğunu kabul etmek gerekir. Bu zaaf olmasaydı, bugün elimizde M. Nuri Dersimi’nin Kürdistan Tarihinde Dersim’i ve Hatıratım’ı gibi onlarca eser olabilirdi.
“Oysa anılar, bireylerden öte bizzat toplumun kendisi açısından büyük öneme sahipler. Çünkü onlar, bir toplumun hafızasının en dolaysız aktarıcılarıdır.”
· * *
“Tujik Bava etekleri serin yerlerdi ama yine de onun tepesine tırmanırken öğlen saatlerine kalmamak önemliydi. Sıcak havada o yokuşu tırmanmak kolay sayılmazdı. Dağın eteklerine kuzey taraftan sokulduk. Bu yöre geniş otlaklarıyla hayvan beslemeye çok elverişli bir yerdi. Tujik Dağı’na tırmanırken kendimi, yöremizdeki Sulvis Dağı’na tırmanır gibi hissettim. Öyle hissettim çünkü ikisi birbirlerine çok benziyorlardı. Gerçi Tujik’ın güney ve batı yamaçları Sulvis’a oranla çok daha sarptılar, ayrıca haşin vadide akmakta olan Munzur, onun beline bir kuşak gibi dolanarak akarken Sulvis’ın nehri olarak kabul edilen Çemê Pêrre (Peri Nehri) biraz daha uzaktan akıyordu.
“Tujik Bava’nın tepesine vardığımızda, tırmanmaya başladığım andan bu yana aklımdan hiç çıkmayan Sulvis, tüm görkemiyle karşımızdaydı. Oldum olası, yakın ya da uzak mesafe fark etmez; o görkemli dağı görmek her zaman beni heyecanlandırıyor. Sultan Bava’nın zirvesine ulaştığımız o anki karşılaşmamız da farklı bir duyguya yol açmadı.
“Tujik Bava’nın tepesi, Sulvis’ınkine göre daha sivriydi. Ayrıca Sulvis’tan farklı olarak bir de dağı delerek aşağıya inen koca bir delik, daha doğrusu bir oyuk vardı. Üç beş metreden sonrası kapkaranlık bir hal alan oyuk, birçok yönden esrarengiz bir doğa parçasıydı…”