10 Temmuz 1971 gecesinden beri yaşım yok. Ne ihtiyarladım ne gençleştim. Yaşımı yitirdim. Artık yüzümden okunmuyor. Gerçek şu ki, var olmadığım için kendime bir yüz veremiyorum. Hiçliğin yanı başında durdum kaldım, orada zaman yok, rüzgâra kapılmış, hafif bir meltemin dalgalandırdığı beyaz çarşaftan oluşan o uçsuz bucaksız sahile bırakılmış, bağrına sığınan yıldızların, görüntülerin, çocukluk düşlerinin boşaltıldığı gökyüzüne savrulmuş, zamanın içindeki her şey yok olmuş, Tanrı bile.
Fas Kralı’na yönelik başarısız bir suikast girişiminden sonra, gözlerden uzak bir zindana kapatılıp yirmi yıl boyunca yavaş bir ölüme terk edilen askerlerin gerçek hikâyelerinden hareketle yazılmış Işığın O Kör Edici Yokluğu. Yazar, zifiri karanlık hücrelerinde, hayattan yalıtılıp unutulan askerlerin kıstırıldıkları yere nasıl dayanabildiklerini, daha doğrusu zaman içinde nasıl heba olduklarını anlatıyor. Ümitlerini inançlarına, sayarken kaybettikleri zamana, anlatırken değiştirdikleri öykülere bağlayan, onlara tutunan insanların, unutulmamak ve yok olmamak için gösterdikleri çaba okura “insanlığın” ne için var olduğunu da düşündürtüyor.