“Evliyadan bir veli ki Amir bin Kays derlerdi. Gecede gündüzde bin rekât namaz vazife edinmişti kılardı. Âhir ölüm vaktinde ağladı gayet çok feryâd eyledi. Yârenlerinden bazısı sordular: “Sen dahi niçin ağlarsın? Gecede gündüzde bin rekât namaz kılar idin?” dediler. Cevap verip dedi ki: “Hak Teâlâ’nın, ‘İbadeti muttakilerden kabul ederim.’ dediği ayet begayet bana eser eyledi. Onun için ağlarım. O ibadet ki kıldım bilmem ki takva ile mi kıldım yoksa gafletle mi kıldım?” dedi. Tevbe edip daima ibadet edenler bile korkup ağlıyor ise gaflete mağrur olup günahla meşgul olanlar niçin ağlamaya? Daima korku oduna yanmaya?
O murdar dünyanın şâdîliği hemen gussadır, nimeti mihnettir, rahatı zahmettir, tiryâkı ağudur, mâmuru haraptır, hasılı türabdır. Yani ne kadar uzun yaşarsa ne kadar mal cem edip padişahlık ederse âhir yeri kara toprak olacaktır. Örtüsü döşeği yastığı mecmû toprak olacaktır.
Hâlinden şöyle anlaşılır ki beka umarsın helak ve fena evinde. Türlü bahçeler ve bağlar düzersin, muhkem bünyâdlı evler ve saraylar yaparsın. Durmadan altın gümüş cem edip hazine edersin. Güya ki bu fânî dünya sana bâkî olacaktır. Şimdi bu senin umduğun muhal nesneyi nice senin gibi ahmak umdu amma eline girmedi. Sana da olacak değildir. Hani o dünyada Şark’tan Garb’a dek hükmeden padişahlar? Hani o ins ü cinne hükmeden enbiyalar?…
“O tevbe eden taifenin Hak Teâlâ günahlarını hasena^ta tebdil eder.”Gör ne kerim padişahtır ki kereminin nihayeti yok. Ve ne latif sultandır ki lütfunun ga^yeti yok. Amma âdemoğullarının da küstahlığının gayeti ve edepsizliğinin nihayeti yok. O ha^lde insafa gelip edepsizliği terk edip daima ibadete ta^ate meşgul olmak gerektir. Ömür sermayesini zayi eylemeyip Hak Teâlâ’nın hizmetine sarf eylemek gerektir…”