Kariye Müzesi ile başlayıp Kudüs’e varan bir serüvende kendi hikâyesindeki aşkı nihayet bulmuştu Aslı. Onu yola düşüren içinde yılların ukdesi olarak taşıdığı bir talebiydi. Aradığına orada kavuşacağına inanmış ve Allah’a yakarmıştı. Kolay olmayacaktı elbet.
Kudüs bir aşk hikâyesi ise onda bir nokta dahi olabilmek bedel isterdi.
Kudüs; “Aşk”tı. Çileli, zor, zahmetli ve tutkulu bir aşk.
Kudüs; bir “Aşk Yolu” idi. Bu yolun yolcusu olmak sabır ve direnç gerektiriyordu.
Kudüs; yaşlı Ümmî Hatun’du, çocuk Fâtıma’ydı, inançlı Abdulkâdir El-Said’di, cesur Âiyşe Hatun’du… Mescid-i Aksa’ydı, Ömer Mescidi’ydi, Nebi Musa Makamı’ydı, Zeytin Dağı’ydı, El-Halil’di, Batı Şeria’ydı. Orada Miraç’ın gölgesi vardı. Dar sokaklarında inancın, sadakatin, sabrın, direnişin öyküsü gizliydi.
Kudüs’e gidenler bilirler; döndüğünüzde artık tam değilsinizdir.
Kalbiniz, aklınız ve sevdaya dair ne varsa bildiğiniz-hissettiğiniz yarısını bırakırsınız o topraklarda…
Bir kere havasını çektiyseniz içinize, geriye bıraktığınız her soluğun boşluğunu özlem doldurur…
Arzın Kapısı’ndan geçtiyse ayaklarınız, vicdanınız insanlığın türlü hallerini gördüyse, göğüs kafesinize bir yumru oturur, yutkunsanız da geçmez acısı…
Hele bir de saçını okşadıysanız Filistinli bir çocuğun, o masum kokusu sindiyse ellerinize…
Unutamazsınız…
Uyuyamazsınız…
Yok sayamazsınız…
Nalan Güven, Gecenin Örtemediği Şehir Kudüs’te bir kendinden hiçliğe geçiş yolculuğu anlatıyor samimiyeti her satıra sinen bir
duyarlılıkla…
Çünkü aşk yolunda her adım hiçliğe atılır…