“Önümüzdeki yılları bir elimiz yağda, bir elimiz balda geçiştiremeyecekmişiz gibi duruyormuş. Olsun.
Güneş her gün daha mütekamil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Aristarkus, Kopernik’e
‘zıpçıktı astrolog’ diyen devrimci Martin Luther’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde.
‘Nasihatname’ dediğim kalıp, bu yolda bir temrin aslında. Elim henüz kalem tutarken, tecrübemi tecrübenize, bildiklerimi bildiklerinize, hadi lafı dolandırmayayım, ömrümü ömrünüze katarak, 21. yüzyıldaki yolculuğunuzda size belirli bir avans sağlama gayreti. İsterim ki, elinizden geleni değil, yapılması gerekeni yapın, dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın.
İstihkamlarınızı güçlendirin, zor zamanları fırsata çevirin. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olun. (Sözlük kullanmayı da adet edinin.)
Aziz ülkemize gelince; ille bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendine has bir kimliği vardır Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar.”
– Alev Alatlı