Sahaf M. Seyyid tarafından yaklaşık 1890’da Farsçadan Türkçeye tercüme edilmiş bir halk hikâyesi olan Hikâye-i Çihâr Dervîş, muhtevası itibariyle medeniyetimize özgü derviş tipini anlatan ilgi çekici anonim bir metindir.
Hikâye-i Çihâr Dervîş, çeşitli sebeplerle dünya hayatının dağdağasından uzaklaşıp zühd hayatında karar kılan dört dervişin başından geçenleri anlatan bir eser. Medeniyet coğrafyamıza ait Belh (Afganistan), Keşmir (Pakistan), Şam (Suriye) ve Ürgenc (Özbekistan) diyarlarından çıkıp maddi varlık ve serveti terk ederek hakikat yolunun bendeleri olmak isteyen dört dervişin yolları Sultan Mahmud’un huzurunda kavuşur. Tecrübe sahrasının kaşifi ve ibret deryasının seyyahı olan bu dervişlerin hikâyelerini Sultan Mahmud önce dinlemiş sonra da kaleme aldırarak geriye bir yanıyla oldukça gerçekçi diğer tarafıyla da sembolik anlamlara sahip bir metin kalmıştır. Dervişlerin babalarının adlarından başlayarak kendi isimlerine varıncaya kadar sembolik anlamlara sahip metinde, isimler hikâye kişilerinin hayat tarzlarına ve kişiliklerine uygun bir biçimde seçilmiştir. Varlık ve servete sahipken fakrı seçen ve böylelikle kemal-i saltanata eren dervişler varlık deryasında bunalan günümüz insanına başka varlık alanlarını da işaret etmektedir.