Devletsiz Ulusun Kadınları- Kürt Kadını Üzerine Araştırmalar

10,66  9,06 
-15% Erzanî

ISBN: 9789758637959

40% Serkeftina Hilberê

Kargoya belaş

Kirîna ewledar

SKUAVES-229
Status1 Di stokê de hene
Categories

Batılı gözlemciler ve Kürt milliyetçileri, Kürdistanlı kadınların Arap, Fars ve Türk hemcinslerinden daha fazla özgürlüklerden yararlandıklarını iddia ederek onları romantize ederler. Bu anlatılardaki Kürt kadınlarının büyük bir çoğunluğu peçesizdir; çalışma ortamında erkeklerle rahatça ilişki kurarlar, dans ederler, savaşırlar ve bazıları da aşiret ve toprak ağasıdırlar. Bu kitap, uğradıkları baskı ve direnmelerine ilişkin karmaşık bir tablo sunarak Kürt kadınlarının biricik oluşlarına dair iddialara meydan okuyor.

Yirminci yüzyılın sonuna gelindiğinde, Kürt kadınlar parlamentolar (Irak, Türkiye, Avrupa), gerilla orduları (İran ve Türkiye), yüksek eğitim safları, medya, sanat, bilim, yönetim ve hukuk gibi erkek egemen alanlara girmiş bulunuyorlardı. Aynı zamanda da, hem egemenliğinde oldukları ulus-devletlerin hem de kendi devletsiz uluslarının ataerkil rejimleri tarafından çifte şiddete maruz kalıyorlardı.

Kürt kadınları Ortadoğu ve Batı’daki kadın araştırmalarında genellikle görmezlikten gelinirler. İngilizce ve diğer dillerdeki araştırma ve kaynaklarda ciddi bir kıtlık sözkonusu. Türünün ilk örneği olan bu kitaba katkıda bulunanlar, Kürt kadınlarının siyaset, tarih, kültür, din, tıp ve dil alanlarındaki yaşamlarının farklı yönlerini inceliyorlar. Buradaki bazı başlıklar daha önceki çalışmalarda hiç kullanılmamıştır: Cinsiyet ve kendi kaderini tayin hakkı, kadınlar ve Sufilik, dil ve ataerkillik ve geleneksel tıpta kadınlar.

Bu kitap, Kürt kadınları ile ilgili çalışmalara ilgi duyan genel okuyucu kadar, kadın çalışmaları, feminist teori, Ortadoğu araştırmaları, cinsiyet ve dil, ulusalcılık, devlet teorileri, kadın hakları ve cinsiyet ve tarih gibi alanlarda araştırma yapanlar için de faydalı olacaktır.

Devletsiz ulusun kadınları

Son yirmi yıl boyunca Kürt sorunu değil sadece Orta Doğu, Batı medyasında da sıcak tartışma konularından biri oldu. Ne var ki, Batı medyasında Kürt sorunu çoğu kez siyaset ve gazetecilik perspektifinden değerlendirildi. Kürtler üzerine yapılan akademik çalışmaların sayıları ancak birkaçı bulabiliyor. Eğer Kürtler Batı akademik dünyasında genellikle görmezden geliniyorsa, Kürt kadınları hiçbir şekilde tartışma konusu olmuyor demektir. Doğrusu Batı’daki Orta Doğu araştırmalarından çifte bir dışlanmayla karşı karşıyalar. Devletsiz Ulusun Kadınları: Kürtler bu sessizliği bozan bir çalışma oldu ve Kürt kadınlarına dair yapılmış ilk ciddi akademik çalışma olarak görülebilir.

Kitap üç bölüme ayrılıyor. Üç makaleden oluşan I. Bölüm Kürt kadın hareketlerine ilişkin tarihsel perspektifleri içeriyor. Janet Klein, Osmanlı İmparatorluğunun çökmekte olduğu 20. yüzyılın ilk yirmi yılındaki Kürt basınını analiz ederek, dönemin Kürt düşünür ve aktivistlerinin milliyetçi söylemindeki “kadın sorunu”nun ele alınışı üzerinde yoğunlaşıyor. İlk Kürt milliyetçileri tarafından üretilen ulus-inşa projesinde kadın sorununa verilen yer, Kürt milliyetçiliğinin ilk aşamalarında cinsiyet ve cinsiyetleştirmenin izlerini sürmek açısından bize eşsiz bir fırsat sağlıyor. Rohat Alakom’un Türk ve Kürt birincil kaynaklarına dayandırdığı bilgilendirici makalesi ise İstanbul’daki Kürt kadınlarının durumunu ele alarak 1919 ve 1920 İstanbul’unda Kürt kadın örgütleri ve kurucuları üzerinde yoğunlaşmış. Mojab’ın kendi makalesi, İran Kürdistan’ındaki 1946 Kürt Cumhuriyeti dönemi boyunca Kürt kadınları ve milliyetçiliğin tartışıldığı başka bir tarihi dönemi ele alıyor. Mojab bu makalede, milliyetçilik ve feminizm arasındaki çatışmaya vurgu yaparak başta kadınlarla, milliyetçiler tarafından öne sürülen ataerkil düzenlerarasında sağlanan uzlaşmaları eleştiriyor.

İkinci bölümü oluşturan üç makale ise siyasi ve legal perspektife ilişkin. Martin van Bruinessen’nin makalesi hem modern öncesi ve hem modern dönemlerdeki bazı ünlü Kürt kadınlarının konumunu analiz ederek Kürdistan’daki cinsiyet eşitliği fikrine karşı çıkıyor. Heidi Wedel’ın makalesi de 20. yüzyılın son yirmi yılında İstanbul’daki Kürt göçmen kadınlarının durumunu ele alıyor. Vardığı belli başlı sonuçlar arasında, marjinalleşmiş olan bu sosyal gruptaki feminist bilincin zayıflığına işaret edilebilir. Susan MacDonald’ın çalışmasıysa Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme mücadelelerinde Kürt kadınlarının durumuna ışık tutuyor.

Beş makaleden oluşan üçüncü bölüm Kürt kadınlarının içinde bulunduğu sosyal, kültürel ve dilbilimsel koşullara ayrılmış. Bu bölüme katkıda bulunanlar (Maria O’Shea, Christine Allison, Annabelle Böttcher, Mirella Galleti ve Amir Hassanpour) Kürt kadınlarının sağlık tercihini, Kürt sözlü geleneğindeki sunumlarını, çağdaş Tasavvufta yer alan portrelerini, Batılılar tarafından görüldüğü kadarıyla Kürt toplumundaki rolleri ve Kürt dilince yeniden üretilen ataerkilliği ele almışlar.

Editörün kapsamlı giriş bölümü okuyucuya makaleler ve Kürt kadınlarına ilişkin araştırmanın koşullarına ilişkin yoğun bir tanıtım sağlıyor. Her bir makale, tartışılan konuyla ilgili çoğu birincil kaynaklardan oluşan yeterli bir bibliyografyaya sahip. Arap alfabesi ve onun değişikliğe uğramış varyasyonlarını temel alan Arapça, Kürtçe, Farsça ve Osmanlı Türkçesinde yazılmış metinlere göndermeler yapılmasına rağmen, editör ve yazarlar az ya da çok basitleştirilmiş ve kabul edilebilir bir alfabe çevrimi ve transkripsiyonun başarıyla üstesinden gelebilmişler.

Kürt toplumları, Kürdistan’daki cinsiyet ilişkilerini değişime uğratacak ciddi bir zemin sağlayan geniş kapsamlı sosyo-ekonomik, kültürel ve politik değişimlerden geçiyor. Ancak bölgede izlenen “modernleştirme” politikalarının özelliklerinden dolayı Kürt kadınları bölgenin büyük siyasi aktörleri tarafından yürütülen ataerkil, İslami ve milliyetçi politikalarından kaynaklı farklı engellerle karşı karşıya kalıyorlar. Devlet merkezli bir modernleştirme siyaseti güden İran ve Türkiye ulus devletlerinin yanı sıra Irak ve Suriye’deki post-koloniyal devletlerin politikası da güçlü bir asimilasyon politikası oldu. Bu politika “cinsiyet ilişkilerini değiştirmeye yönelik kadın hareketlerinin ve halk taleplerinin sık sık gerisinde kaldı.” Resmi milliyetçiliğe paralel olarak bu devletler devlet feminizmi politikası da güttüler. Modernizm öncesi cinsiyet ilişkilerinin devam ediyor oluşu ve aktif tavırlarıyla statükoya meydan okuyan Kürt kadınlarının potansiyel politik güçleri kitabın temel argümanları arasında yer alıyor. Diğer yandan, Kürt kadınlarının potansiyel politik güçlerinin tükenmesine yol açan ulus devletlerin Kürtlere karşı yürüttükleri şiddet politikalarının sonuçları da kitap boyunca farklı bakış açılarından tartışılıyor. Mojab, “post-yapısalcı teorilere ve bunların, ulusların ve ulus devletlerin yok olmakta olduğunu ve siyaset, bilinç ve toplumun erozyona uğradığını” kabul eden görüşlerine meydan okuyor ve “Kürtler bağlamında bu iyimserliği destekleyecek çok az kanıtın bulunduğunu” iddia ediyor.

Mojab giriş bölümünde “feminizmi milliyetçilik ve ataerkilliğe bağlayan karmaşık bağları” eleştiriyor. Burada, eleştirel feminist teorinin kuramsal yaklaşımlarını ve milliyetçiliğin ataerkil dokusunu ortaya koymaktaki katkısından yararlanıyor. Mojab açıkça, milliyetçiliğin ve ‘yerli feminizm’ ve ‘feminist milliyetçilik’ çağrılarının üzerini örten kuramsal eğilimi eleştiriyor. Bu eğilimin önünde olduğu düşünülen kuramsal tavırlar arasında kimlik politikaları, postmodernizm, post yapısalcılık ve baskının evrenselliğini göz ardı eden kültürel göreceliliğe atıfta bulunuyor. Gerek, Türk, Arap ve Fars gibi egemen ulusların resmi milliyetçilikleri olsun gerekse Kürt milliyetçiliği olsun milliyetçiliğin bizatihi ataerkil oluşunun, Mojab’ın Kürtlerin yaşadıkları ülkelerdeki Kürt kadınlarının durumunu değerlendirdiği giriş bölümünün temel odak noktası olduğu görülebilir. Kürt kadınlarının görece özgür oluşlarına dair mit Kürt milliyetçileri tarafından çok sahiplenildi. Bu kanı, kitaba katkıda bulunanlardan Martin van Bruinessen ve Amir Hassanpour tarafından eleştirilmiş. Ne var ki, bu iddia modernizm öncesi ve modern dönemler arasında hiçbir ayrım gözetmiyor ve aynı zamanda bu iddia çoğu kez, 20. yüzyıl öncesinde Kürdistan’a seyahat etmiş olan oryantalistlerin gözlemlerine dayandırılıyor.

Doğrusu, Kürt kadınları üzerinde araştırma yapmak imkânsız olmasa da zor bir iş. Bunun başlıca nedeni, Kürtler baskı yoluyla diktatör devletlere dahil edildiklerinden kaynaklanıyor ve bu da Kürt kadınlarının yaşamlarının her yönünü etkilemiş durumda. Bunun yanı sıra, Kürtlerin Orta Doğu araştırma programlarında araştırma konusu olmadıkları Batıdaki Kürt araştırmalarının durumu ve Kürtlerin yaşadıkları ülkelerin üniversite ders programlarından ders konusu olarak dışlanmaları (Irak hariç) genelde Kürtler ve özelde de Kürt kadınları üzerine araştırma yapmanın önündeki diğer belli başlı engeller arasında yer alıyor. Sonuç olarak, Kürt kadınlarına ilişkin araştırmalar “çifte dışlanmaya” maruz kalmış oluyorlar. Çünkü, Kürtler “Orta Doğu araştırmaları yapan kurumlardan dışlanırken”, “Kürt kadınlar Orta Doğu kadınları araştırmalarından dışlanıyorlar.” Bu nedenledir ki, farklı cinsiyet, ulus, dil ve kuramsal arka plana sahip önde gelen on bir akademisyenden oluşan bir grubu bir araya getirmek Mojab’ın çalışmasını daha da takdire değer kılıyor.

Mojab haklı olarak, Kürt bağlamında feminist farkındalık ve ataerkil milliyetçilik arasında artmakta olan bir gerilim olduğundan söz ediyor. Kürt milliyetçi söyleminin diğer söylemlere baskın geldiği bir dönemde Kürt kadınlarının sosyal ve kültürel yaşamın farklı alanlarında artan orandaki mevcudiyetleri ‘Kürt feminizmi’nin platformuyla ilgili olarak bazı önemli soruları gündeme getiriyor. Kürt toplumunda/toplumlarında ulusal talepler sorunu tüm siyasi arenayı işgal ederken bu tür bir hareket gelişimini nasıl tamamlayabilir ve ilerleyebilir? Kadın sorununu ulusal sorunun çözüme kavuştuğu bir döneme erteleyen milliyetçi söylemin dışında herhangi bir çıkış yolu var mıdır? Kürt feminist kadın hareketleri ulusal özgürleşme yolunda bir role sahip olabilirler mi? Kürt kadınlarının feminist farkındalıkları ulusal taleplere yönelik mücadelenin radikalleşmesi ve demokratikleşmesi sonucunu doğurur mu? Kürt feminist hareketleri, Mojab’a göre aslen ataerkil olan Kürt milliyetçiliği manifestosundan kendilerini ayırmalı mıdırlar? Bunlar gerek kuramsal gerekse ampirik daha fazla araştırmaya muhtaç sorulardır. Mojab’ın bu mükemmel eseri, Kürt kadınları ve yüz yüze kaldıkları bu devasa problemlere ilişkin daha fazla araştırma olacağına dair bize ümit veriyor.

Kürt kadınları hakkında yapılmış akademik araştırmaların olmayışı gerçeği Mojab’ın bu öncül çalışmasının eşsiz durumunu daha da belirgin kılıyor. Belki de bu özelliğinden dolayıdır ki, bir okuyucu olarak, kitabın tanımlanmış kuramsal ve metodolojik yaklaşımlar temelinde belli bir temayı takip etmemiş olması göz ardı edilebilir. Her biri ilginç olmalarına rağmen makalelerin çeşitliliği ve farklı uzmanlık alanları okuyucunun eserin tutarlı bir yapı arz etmesini beklemesini zorlaştırıyor. Mojab’ın kendisi de bunun farkında ve editörü olarak “katılımcıların takip etmeleri için kuramsal veya metodolojik herhangi bir çerçeve sunmadığını” belirtiyor. Diğer yandan, “bölümler büyük oranda, yüzyılın dönemecinde Kürt kadınlarına dair araştırmaların da durumunu yansıttığını” söylemekte oldukça haklı.

Son on yıllarda Batının feminist ‘bir bilgi patlamasına’ tanık olduğu dönemde, feminist bir bakış açısıyla Kürt kadınlarının durumuna ilişkin ciddi hiçbir çalışma bulunmuyor. Mojab’ın bu çalışması bunca önemli bir konuya dair ilk ciddi araştırmayı oluşturuyor. Robert Olson’un da kitabın önsözünde iddia ettiği gibi bu çalışma, Orta Doğu ve İslami araştırmalarla değişik sosyolojik, antropolojik, tarihsel ve dilbilimsel disiplinlerin perspektifinden ilgilenenlerin kitap raflarında yer alması için tüm özelliklere sahiptir.

Hashem Ahmadzadeh,* İngilizceden çeviren: Fahriye Adsay
* Dr, Kurdish Studies Institute of Arab & Islamic Studies

Agahî

Weight 0,40 lbs
Nivîskar
Weşanxane
Sal
Rûpel
Isbn
Ziman

Gihandin

Marshallstraße, 10 35394 Gießen.Hemî siparîş bi hejmareka DHL’yê ya şopandinê tên şandin. Kargoya siparîşên di ser 50 € re her car belaş e. Di dema erzankirin û xelatan da, dibe ku dema gihandina siparîşê ji ya demên normal dirêjtir bibe. Di dema firotina bierzanî û xelatan da, dibe ku dema gihandina siparîşê ji ya demên normal dirêjtir bibe.

Vegerandin

Mak pirtûk, di navbera 30 rojên kirînê de (14 rojên di dema firotanê de) guhertin û paşvegerandina berhemên xisarnedîtî qebûl dike, (lê) bi şertê hûn meqbûza resen nîşan bidin. Li welatê ku danûstandin lê hatîye kirin, li her dikana xwe, em vê xizmetê ji we re dikin. Karê paşvegerandina we bi pirranî di navbera hefteyekê an hefte û nîvekê tê kirin. Piştî me kar û barê paşvegerandina we temam kir, em ê ji we re emaîla agahdarkirinê bişînin. Piştî ku me karê paşvegerandinê dest pê kir, ji kerema xwe ji rojekê heta 3 rojên karî, xwe li me ragirin heta ku em paşvegerandinê digihînin forma resen a peredayînê.

Alîkarî

Eger pirseka te an şayîşeka te he be, haya me jê çêbike. Email: info@makpirtuk.de Telefon: (+49)-1575 0649613