Bir bankada şef olarak çalışıp etliye sütlüye karışmadan yaşayan Josef K., bir sabah uyandığında kendisini ne olduğu anlaşılamayan bir davanın sanığı olarak bulur. Bu andan itibaren de hayatı altüst olur.
Açılan davanın içeriği, nerede ve kimler tarafından yargılanacağı, davanın nasıl görüleceği, kendisine yöneltilen suçlamanın kaynağı, kanıtların olup olmadığı hem belirsizdir hem de biraz kurcalayınca anlamsız bir saçmalığa dönüşmektedir.
Josef K., tam anlamıyla bir belanın ortasına düşmüştür. Aslında onun kendisini içinde bulduğu durum, modern insanın içine düştüğü belaların bir simgesidir.
Kafka, bu eserinde Josef K. ve onun davası üzerinden bürokrasi, otorite, iktidar gücü, birey özgürlüğü, gönüllü kulluk, öğrenilmiş çaresizlik, rızanın örgütlenmesi, meşruiyet oluşturma gibi
toplumsal bilimler ve felsefenin belli başlı kavramlarını okurun zihnine boca ediyor.
Okur, kendi meşrebine ve düşünce sistematiğine göre kitabı okurken bu kavramlardan bazılarını ister istemez irdelemeye başlıyor.
Josef K. ile birlikte modern yaşamın ürettiği toplumsal heyulalar ve hurafeler olarak değişik kurumlar ve düşünceler konusunda amansız bir hesaplaşmaya giriyor, daha doğrusu girmek zorunda kalıyor!