Mussolini yenilgi bayrağını çekti, keza faşistler de. Ne var ki İtalya’dan geriye kalanlar, artık İtalya’ya yetmiyor. Kıtlık, yoksulluk ve soğuk. Bir de yedi yaşının sonlarında, kızıl saçlı bir çocuk: Amerigo.
Annesi önde, o arkada. Sürüklenerek arşınlıyor sokakları. Soğuğun, açlığın ve yoksulluğun kalbinden geçiyor örselenmiş ayakkabılarıyla.
Başka ayakkabıları sayıyor; yırtılmışları, parmakları gösterenleri, daha yeni olanları. Hepsinin puanı arklı. Bu, onun oyunu. Annesinin peşinden sürüklenirken uydurduğu bir oyun. Karnı çok aç ama bir şey demiyor. Ayakkabıları saymaya devam ediyor. Nasılsa tam puan alınca, ne dilerse o olacak.
Bir tren gelecek, diyorlar. Komünistlerin treni. Çocukları alıp götürecek,
Rusya’ya verecek. Onları yakacak, boğacak ya da ellerini kesecekler. Asla vermeyin diyorlar çocuklarınızı. Peki, annesi Amerigo’yu neden veriyor? Neden gitmesine izin veriyor?
Çocuklar Treni, II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan zorlukları bir çocuğun kalbinden nazarımıza sunuyor. Yukarı ve Aşağı
İtalya arasında bölünen yaşamlarda hayallerle gerçekler birbirine karışırken çocuklar bir trene binip gidiyorlar ve hayatları onulmaz şekilde değişiyor.