Kırk yıl önce yayımlanan ve baskı üstüne baskı yapan “Çocuğuna Kendin Öğret”, çocukların nasıl öğrendiğini ve büyüdüğünü yeniden düşünmemizi sağlıyor.
Çocuğunuzu, iyi bir üniversiteye girsin ya da geçerli bir meslek edinsin, diye okula gönderiyor olabilirsiniz. Zaten velilerin üzerinde anlaştığı ve okul dendiği zaman akıllarına gelen ilk iki önerme bunlardır.
Çocuğunuz okula gitsin ya da gitmesin, öğrenmeye ve büyümeye devam edecektir. Evde eğitim gören çocuklar okula kaydolabilir veya olmayabilir, üniversiteyi kazanabilir veya okul müfredatının zorluğuyla mücadele etmeden istedikleri işe girebilirler. Hayatımız ve kariyerimiz genellikle eğitim kurumlarıyla aynı düzlemde veya dilediğimiz gibi ilerlemez. Geleneksel okul eğitiminden aylarca veya yıllarca uzak kalmak bu açığı kapatmak için eş değer bir süre gerektirmez, tabii kişi kendini bu açığı kapatmak durumunda hissetmiyorsa…
Öğrenmek ve yetişkinlerin hayatına uyumlanmak için mutlaka okul eğitimi zorunlu değildir. Bu bir hak, ödev ya da eşitlik kriteri de değildir.
Eğitimciler, okul saatlerinde çocuklarıyla birlikte olmak isteyen ailelerle daha iş birlikçi bir duruş sergileyerek farklı öğrenme programlarını, eğitim kurumlarından uzak tutulması gereken aykırı değerler olarak görmek yerine, bu farklı programlardan nasıl faydalanabileceklerini görebilirler. Ev okulunu herkes tercih etmeyebilir veya bu sürecin üstesinden gelemeyenler olabilir. Bununla birlikte ev, okul ve topluma yeni öğrenme kombinasyonlarının oluşması, herkesin öğrenebilmesi için yeni fırsatlar sunar.
Yüksek duvarların üzerine monte edilmiş dikenli teller, demir kapılar, parmaklıklar yani kısaca bir hapishaneyi andıran okul duvarları bile tek başına modern okul sisteminin artık sonuna geldiğimizin göstergesi değil mi?
Çocuğun refahını, isteklerini ve bedensel ihtiyaçlarını görmezden gelen, onu kapalı bir odadaki sırada saatlerce, bütün bedensel ihtiyaçlarını görmezden gelerek oturtan mevcut okul sistemine itiraz etmemiz gerekmiyor mu?