“Tom McCarthy’nin yazdıkları arasında en sevdiğim kitaptır bu. Ziyan olmuş koca bir dünyadaki yalnızlığın romanıdır Boşluktakiler.”
– Simon Critchley
“İkinci vagona atlayıp doğruca arkaya ilerliyor. Aslında en kötü yer burası, çünkü pasosu artık geçerli değil ve sivil kıyafetli kondüktörler geldikleri zaman tramvayın arkasından önüne doğru hareket ediyorlar. Ama Nick dümen suyunda yolculuğa bayılıyor. Pencerenin önündeki parmaklığa dayanarak rayların tramvayın altından, sanki bunları yerden sürüp toplayan bizzat tramvayın kendisiymiş gibi görünmesini ve tramvay ilerledikçe tepesindeki kutunun, ipleri büken bir örümcek edasıyla telleri döndürerek kendisinde toplamasını seyrediyor böylece: Dünyayı, içinden geçerek oluşturuyor.”
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından dört bir yana savrulan insanlar: Mülteciler, sanat ve mafya işlerine karışmış bohemler, kimliklerini arayan Avrupalı gençler, eksantrik sanatçılar, uzayda asılı kalmış kozmonotlar… Kendi boşluklarında dolaşan tüm bu insanlar Sofya’dan kaçırılarak Prag’a getirilen bir Bizans ikonasının etrafında bilerek veya bilmeyerek kendi hikâyelerini inşa etmeye başlar. Zamanı gelince daralan, zamanı gelince genişleyen, çoğalan, eksilen ve nihayet boşlukta dağılıp giden bir elipsin içindedir hepsi.
Baş döndürücü kurgusu ve anlatımıyla son dönem İngiliz edebiyatının en iyi romanlarından olan Boşluktakiler, usta çevirmen Çiğdem Erkal’ın Türkçesiyle…