“Mahalle savaştan çıkmış gibiydi, sağlam tek bir ev kalmamıştı. Sokaklar ıssızdı… Koca bir yaşam sürdükleri evleri, toprakları kendi mezarları olmuştu. Koşarak evine vardığında gözyaşlarını tutamadı. Evin bir kısmı yanmış, camları, kapısı kırılmış, eşyası etrafa saçılmıştı. İçeride etrafa baktı, Ali’yi göremeyince kendini dışarı attı.
Sokaklarda katıl sürüsünü arıyordu. Evini kimin yaktığını, minik kuzusu Ali’nin kimin elinde olabileceğini biliyordu, katilleri tanıyordu.”
Her şeyi insanda gören, insanı tanrının görünür yüzünden sayan, incitmeyen, kalp kırmayan, her şeyin üstünde tuttuğu insan sevgisi ve insan odaklı bir öğretiyle yoğrulmuş bir toplum olun, ama yüzyıllar boyunca yine de inancınızın merkezine sevgiyle yerleştirdiğiniz insanın gazabından, şerrinden kurtulmayın. Aralıksız baskıya, asimilasyona, zulme ve katliamlara uğrayarak, kimliğinizi ve inancınızı terk etmeye, gizlemeye zorlanın. Tüm sevdiklerinizi ve hayat boyu tüm biriktirdiklerinizi bir çırpıda yitirmek korkusuyla sürekli titreyerek yaşamak durumunda kalın…
Ergin Doğru, “Bize Ölüm Yok” başlığı altında topladığı hikâyelerinde geçmişten bugüne devreden kesintisiz bir acıya, kendi küllerinden yeniden ve yeniden doğmak zorunda bırakılan, yıkım anında bile azalmayan zarafeti ve direngenliğiyle Alevi toplumunun derin ıstırabına, okurları asırlar boyu tekrar eden ve bitmek bilmeyen bu büyük insanlık dramına tanıklık etmeye çağırıyor.