“Cinnet bir fırtınalı dimağdır. Mecnun daima taşkın dehası faaliyette bir ulviyettir. Akıllılık yaratılışa aykırıdır. Cinnet tabiatın kendisidir. Dengelenmeye çalışılan bir kafa, çarkına zincir vurulan bir makineye benzer. Mademki kazana ateş veriyoruz, bırakmalı uzuv serbest işlesin.”
Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1924 yılında Son Telgraf gazetesinde tefrika edilen ve hem dönemin hükümetine eleştirileri hem de cinselliğin birçok yönünü ve esrar, kokain gibi maddelerin kullanımını açıkça öykülemesi nedeniyle edebe mugayir sayılarak yargılanan Ben Deli miyim? romanının davasında kendini şöyle savunmuştu: “Susmak, Abdülhamit devrinde bu, meşrutiyette bu, cumhuriyette de mi böyle olacak?”
Şadan deli olduğundan şüpheleniyordur ama deliliğin kötülüğünden de emin değildir açıkçası. Neyse ki yanında iş bitirici ve keyifçi dostu Kalender Nuri vardır. Şadan, en az onun kadar kaçık sayılabilecek Nuri’yle İstanbul’un arka sokaklarında, dumanlı mahzenlerinde, gizli saklı köşelerinde dolaşırken sürekli ahlakın, dehanın sınırlarını sorgulayacak, aşk için akıl almadık entrikalara bulaşacak ve çılgınlığın dipsiz kuyusundan aşağıya bakacaktır.
Her yönüyle hakiki bir İstanbul’un romancısı olan Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Ben Deli miyim? dertleri ve sorularıyla capcanlı, yerinde duramayan, cinnet ile cennet arasında bir klasik.