Mitoloji denince ilk Yunan-Roma mitolojisi gelir akla. İlgili ve özenli bir okuma yapmamışsak, mitoloji, Zeus’un çapkınlıklarıyla Herakles’in başarıları çerçevesindeki —aslında—o dar alanla sınırlıdır belki de çoğumuz için. Azra Erhat, “Efsanelerin çıkış yeri ne Yunanistan’dır, ne de İtalya, Anadolu’dur, Girit’tir, Mezopotamya’dır, Fenike, Mısır’dır ya da bütün bu yerlerdeki geleneklerin karışımından ortaya çıkmış bir bütündür,” der ömrünün ereği Mitoloji Sözlüğü’nde. Rıdvan Karaaslan da Lis Yayınevi’nden çıkmış Anzu isimli 3. kitabında, uygarlığın yaratıcılarından olan Yunan Mitolojisi ve birçok mitolojinin oluşmasına katkı sağlamış “Irmaklar Arasındaki Ülke” Mezopotamya’dan ve tarih boyunca Süryaniler, Ermeniler, Müslümanlar, Zerdüştiler, Araplar, Kürtler ve Türklere ev sahipliği yapan eşsiz kent Mardin’den öyküler anlatıyor bize. Yer yer efsaneler, mistik öğelerle yer yer de yazıldığı 1987-1995 yılları göz önüne alındığında coğrafyasının acı gerçekleriyle bezeli öyküler bunlar. Anzu da Tanrı Enlil’den Kader Tabletleri’ni çalmaya çalışan aslan başlı, kuş gövdeli yaratık Anzu‘nun hikâyesini, “Jînda”da ateşi yakmaya devam edecek büyücü, toprağın ve ateşin çocuğu olarak seçilen ama kendisi sürüldüğü bu yolu reddeden ve sevdiceği Jînda’ya ulaşmaya çalışan Rado’nun hikâyesini, “Güneşin Toprağın Tenini Öptüğü Yer”de öldüğünde topraklarına, kocasının, atalarının yanına gömülmek isteyen Zeko Ana’nın hikayesini dinliyoruz Rıdvan Karaaslan’ın sözcüklerinden. “Ona Reşo Deme”de her düğünde “ilk gece hakkı” ile aşkı kirleten ağaya isyan “Meşkina Destanı” anlatılıyor. Gerçekten de insan üzerinde büyüdüğü coğrafyanın şeklini alıyorsa, Karaaslan da efsanelerin çıkış yeri, tarihin başladığı topraklar olan Mezopotamya’nın coğrafyasından besleniyor. Batı’da hızlı akan zamana inat Doğu’unun usul usul sözcükleriyle, her sözcüğe içini yükleyerek, her sözcüğü yüreğinin hokkasına bulayarak anlatıyor hikâyelerini.