“Karanlığın olmadığı yerde tekrar buluşacağız.”
Orada karanlık yok çünkü orada batacak olan bir güneş yok.
Geçmişin, gerçeğin ve sevginin olmadığı; savaşla barışın, özgürlükle esaretin, cehaletle gücün birbirine karıştığı bir dünya. Evliliklerin Parti iktidarını güçlendirmek için yapıldığı, çocukların bu iktidarı sürekli kılmak adına casus olarak yetiştirildiği bir dünya. Winston Smith, işte böyle bir dünyada, Büyük Birader’in onu izleyen gözleri ardında gördükleriyle dayatılanlar arasında hakikati ararken kendini totaliter rejimin pençelerinde, “karanlığın olmadığı yerde” buluveriyor. “Eğer umut varsa işçidedir” diyen Smith bedenine yapılan tüm işkencelere rağmen dayanabildiği son ana kadar ikiyle ikinin dört ettiğini engizitörlere haykırmaktan geri durmuyor.
Bağlamından koparılıp sığ bir düşünceyle sosyalizm eleştirisi olarak sunulmaya çalışılsa da 1984 “reel sosyalizm” den Nazi Almanyası’na kadar her türlü totaliter rejime karşı bir başkaldırı niteliğindedir.
Ve politik dehasıyla 1948 yılından geleceğe seslenen İngiliz edebiyatının güçlü kalemi George Orwell, yarattığı bu distopik romanla 21. yüzyılda hâlâ halkları uyarmaktadır: “Karşı konulmadığı takdirde totalitarizm kazanır. ”