Bir insanlasma serüvenidir vampirlerin insan zihnindeki tarihi…Önceleri, halk efsanelerinin kaygan zemininde ve dünyevi kanunlara uymayan zaman anlayisinda, oldukça hizli hareket eden vampirler, romanlarin dünyasina girince gerçek yasamin zaman ve mekân kanunlarina uyum saglamak zorunda kalmislar ve insanlasma yolunda ilk adimlarini atmislardir. Böylece -her ne kadar halk efsanelerinden kalma insanüstü ve insanlik disi özelliklerini muhafaza etseler de- insan yasamina zorlanarak da olsa uyum saglamaya baslamis ve edebiyatin, insani dislayan efsanelerinden, insana ait olan her seyi kucaklayan romanlarin dünyasina keskin bir giris yapmislardir. Zamanla bu dünyada insani duygular kazanarak yeni nesil bir vampir türünün ilk örnekleri olmuslardir. “Gecenin Kalbi”nde de bu yeni nesil vampir çikar karsimiza. Bu vampirin adi Andras Petru Bathory’dir. Fakat Báthory aslinda, avci oldugu kadar; bir avdir da. Pes pese islenen cinayetler, tüm Viyana’yi oldugu gibi onu da sarsmaktadir. Çünkü cinayetlerin asil hedefi Viyana degil, kendisidir. Ayrica titiz Komiser Hofbauer’in de üzerinde kurdugu kiskaç iyice daralmaktadir. Avcisindan ve bu cendereden kurtulmasinin ise tek bir yolu vardir: Viyana’yi terk etmek. Fakat ince zekâsina hayran oldugu ve kanini içmek için özel bir an hazirladigi Prenses Therese Josepha Kinsky, narin kisiligi ve essiz sanatiyla Karoline Maria Wallberg ve görmeyen gözlerine ragmen herkesten çok her seyin farkinda olan küçük ve esrarli kiz Sophie, onu bu sehre baglamaktadir. Ve Sophie, onun için, sadece küçük ve esrarli bir kiz olarak kalmayacaktir. Çünkü zaman, hala yalnizca ölümlüler için islemektedir…