Süveyda, şiir kitabında dağ ve çamur kokan eller okuyucuya yeni bir iklim aralar. İçten duyulan sızılar yağmur damlalarına karışırken yalnızlık dizelere sığınır. Hayat karşısında gücünü sınayan şiirlere tanıklık eden yaşayan dizelerdir. Yazılınca hayat bulduğuna inanan Şairin, ilk dizelerinde tartılan ömür ile haziran arasında kurulan bağ gizemli bir kapıya dönüşür. Gecelere yaslanan dizeler anımsattıklarıyla bizi çocukluğunda yaşadığı iklimler ile hayran kaldığı insanlara götürür: Hüseynik, çocuk anılarına düşen bir kara parçasıdır. Feto Dayı’nın dükkânında kırık lebleri, açık gofretleri ve mevlit şekerleriyle bir düşün emektarıdır. Çerçi Cemo bir noel baba gibi çocukları sevindirmeyi bilir, ellerindeki eskileri alıp onlara yeni oyuncaklar verir. Deli Yılmaz, Elazığ’ın meşhur terzilerindendir, bir aşkla tükenmek yerine ömrünü uzatan geceler vardır, Mecnun Leyla’yı ancak o gecelerde bulabilir…
Susmak kader değildir. Paylaşılarak büyüyen sohbetler lal zamanı öldürür ve yasakları delip geçen bir isyana dönüşür. “İki nehir arasındaki ülkede biçimi bozuldu anlamanın…” Erkan Eslek’in dile gelen sözlerinde yaşananların ne kadar trajik olduğu alenidir.
“Kürt kılıklı bir Türk’tür köyümün göç(er)leri… Ve Ermenice’dir bildiğim tek dua?”