Beşikçi’nin yazdıklarının Kürtler üzerindeki etkisinin sanıldığından daha fazla olduğunu düşünüyorum. Olabildiğince sade ve net biçimde dile getirdiği düşünceleri, Kürtlerin gerçek durumunu yansıttığından, beyne inen darbeler gibi Kürt okuyucunun bilinci üzerinde sarsıcı bir etki yapmaktadır. Basit gerçekleri ifade eden şu cümlelerinde olduğu gibi:
“Kürtler 1920’li yıllarda bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmıştır.(…) örneğin bir Kürt’e ‘Kürtlerin nüfusu ne kadardır?’ diye sorsak, ‘kırk milyon’, bazıları ‘kırk milyondan da fazla’ der. Peki senin adın niye yok? Kırk milyon nüfusun var, niye Birleşmiş Milletler’de, Avrupa Birliğinde, Avrupa konseyi’nde, İslam konferası’nda, hiçbir yerde adın yok? (…) Halbuki Avrupa Birliği’nde örneğin Lüksemburg, diyelim 400 bin nüfuslu bir devlet, ama şöyle kararların altında onun imzası var: Ortadoğu’da bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşıyız. Ortadoğu’da sınırların değişmesine karşıyız. Bu ne demek? Şu demek: Kürtlerin geleceğini biz tayin ederiz. (…) Örneğin Andora, San Marino, Liechtenstein ve Monaco, elli üyeli Avrupa Konseyi’nin üyesi. Nüfusları on bin civarında, Liechtenstein’in otuz bin civarında, ama Kürtlerin geleceğini belirlemede rol sahibiler. (…) Kürtlerin buna tepki göstermesi gerekir. Ama Kürtler, genel olarak buna tepki göstermiyor. Bunun bir zaaf olduğunu düşünüyorum. Bu zaafın işte 1920’lerde konuşulması gerekiyor.