“…Yaşam tek boyutlu değildir ve öyle de yaşanmaz. Emek alanı ise, insanların yaşamsal koşullarının gerçekleştirilmesinde yapılan faaliyetlerin tamamını kapsar. Ancak her üretim de kendi özgünlüğü içerisinde gerçekleşir. Bu özellik her üretim alanının, diğerinden olan farklı yanına işaret eder. Demokratik Emek Konfederalizmi de bu gerçekliğin, reddedilmeden bir bütünlük içerisinde ele alınması demektir. Bu yönüyle de Demokratik Emek Konfederalizmi sadece emek alanlarının örgütsel birlikleri değildir. Esas olarak da birlikte, toplumun yaşamsal ihtiyaçlarının karşılandığı ve birbirlerini tamamlayan temel üretimlerin ilişki ağıdır. Bu ilişki ağı içerisinde olan farklılıkların, birbirleri karşısında bir üstünlükleri yoktur. Kendi içlerinde özerktirler ve yaşamdaki yerleri buna göre anlam kazanmaktadır.
Bununla birlikte Demokratik Emek Konfederalizmi’nin farklı bir anlamı daha vardır. O da bu belirtilen gerçeklikleri yadsımamakla birlikte, üretim topluluklarının birbirini tamamlayıcılık temelinde kendi aralarında sağladıkları örgütlü birliği temsil etmesidir. Asıl olarak da toplum ve üretim kendisini bu şekilde var etmektedir.
Düşünce ve yaklaşım olarak Demokratik Emek Konfederalizmi’nin çıkış noktasını da bu bakış açısı oluşturmaktadır. Bu gerçekliğe karşın, 5 bin yıllık bir sınıflı-devletçi uygarlığın varlığı da söz konusudur. Bu da reddedilmemelidir. Köleci uygarlıktan, feodal uygarlığa, oradan da kapitalist uygarlığa kadar uzanan bir süreç yaşanmıştır. Böyle bir süre içerisinde sınıflı-devletçi uygarlık kendini üzerinde var ettiği “toplumunu” oluşturmuş ve onu cendere altına alınmıştır. Fakat bunun karşısında, gerçek toplum da (Demokratik Uygarlık Güçleri olarak) kendi varlığını korumak ve ayakta tutmak için sürekli bir direniş içerisinde olmuştur…”