Bu kitapta, Kürt geçmişine sahip gençlerin dahil etme ve dışlama süreçleri karşısında İsveç’te kimliklerini nasıl oluşturdukları incelenmekte; bu gençlerin etnik ayrımcılık ve ırkçılıkla baş etmek için başvurdukları yollara ışık tutulmaktadır. Ayrıca bu kitap, sosyal çalışma disiplini için bu sosyal süreçlerin önemine ve sosyal çalışmacıların dezavantajlı ve marjinalize edilmiş gruplarla çalışabilme ve onların ırkçı ve ayrımcı uygulamaların ötesinde bir sosyal adalet ile tam eşit vatandaşlık için verdikleri mücadeleyi destekleme yollarına ana hatlarıyla değinmektedir. Ampirik analiz İsveç’te yaşayan ve Kürt geçmişine sahip 28 erkek ve kadın gençle yapılan görüşmelere dayanmaktadır. Post-kolonyal teori, aidiyet ve kimlik inşası, bu çalışmanın kavramsal çerçevesinin nüvesini oluşturmaktadır.
Bu çalışmaya katılan gençler, etnik ayrımcılık ve damgalanmayı tecrübe ettikleri farklı alanlardan bahsettiler. Bu tecrübeler; emek piyasası, kitlesel medya, konaklama ayrımcılığı, yasal sistem ve okul sistemi alanlarında yaşananları kapsamaktadır. Katılımcılar, İsveçli kimliğiyle ilgili dışlamacı söylemler aracılığıyla “normal” İsveçlilerin onların İsveç toplumuna katılımını etkilemedeki rollerine değindiler. Katılımcıların İsveç’teki yaşam durumu, etnik ayrımcılık hissi bir tarafa, Ortadoğulu geçmişine sahip diğer gençlerle kimlik oluşumu üzerindeki tartışmalar da İsveç’te kendi vatandaşlık haklarını tatbik edebilme yolları ve günlük yaşamda dışlamacı uygulamalarla nasıl başa çıkılacağı ile ilgili güçlü Kürt milliyetçi duyguları besleyen en önemli nedenlerdendir. Bu çalışma, kişiler arası tartışma ve münakaşalar, isimlerini İsveççe isimlerle değiştirme, kendi ve öteki arasındaki farklılıkları pekiştirme, şiddet, sessizlik ve ırkçılığa kasten aldırmamak gibi çeşitli yollarla katılımcıların etnik ayrımcılığa karşılık verdiklerini ve direndiklerini göstermektedir. Ayrıca, ataerkil “namus cinayeti” söyleminden dolayı günlük yaşamda maruz kaldıkları cinsiyetlendirilmiş* ırkçılığı tartışmakta ve ona açıkça karşı çıkmaktalar.
Araştırmaya katılanların, kısmen, beyazlığın değerini yücelten ırkçı post-kolonyal söylemden dolayı İsveçlilik sınırları içinde eşit bir yer almaları reddedilmektedir. Paradoksal bir biçimde, katılımcılardan bazıları mümkün olduğunca beyazlığa yakın olan modern bir Kürt kimliği iddiasında bulunmak için aynı söylemi siyahi insanlara, Afrikalılara, yeni gelen Kürt göçmenlere (“ithalatlara”) “Çingeneler”e ve İslama karşı kullanmaktadırlar. Bu durum ırkçılığın çok boyutluluğunu gösteriyor. Irkçılığa ve etnik ayrımcılığa maruz kalanlar ayrımcı olabilmekte ve ırkçı söylemi yeniden üretebilmektedirler. Eşit olmayan güç ilişkilerine rağmen, hem hakim özneler hem de azınlıklaştırılmış öznelerin hepsi öznellikleri, aidiyeti ve özdeşleşmeyi inşa etmede post-kolonyal şartların damgasını taşımaktadır.