Mestan! Mestan! Mestan! Nerede yine bu hayvan?
Mestan bizim kedimiz. Ama bazen bundan o kadar da emin olamıyorum. Yani sanki, o bizim kedimiz değilmiş de biz onun insanıymışız gibi geliyor!
“Sanırım evin kedisi yoktur, kedinin evi vardır!” diyenler haklı. Bu kediler gerçekten çok farklı!
Bir köpeği eğitebilir ve ona türlü numaralar öğretebilirsiniz. Attığınız topu geri getirip, ayaklarınızın dibine bırakır ve dişleri arasından sarkmış dili, azıcık şaşı gözleri ile kuyruğunu sallaya sallaya suratınıza, “Hadi bi daha at sahip! Hadi! Hadi! Hadi! Ben koşup sana geri getiririm o topu! Ve bunu zibilyon kere yapabilirim!” der gibi bakar. Ama aynı şeyi bir kediye yapmaya kalktığınızda, havanızı alırsınız. Yüzünüze öyle bir bakar ki, onun size “Bu ne şimdi? Oyun mu? Saçmalama da şu yaş mamayı bi aç bakalım!” dediğini hemen anlarsınız.
Yine de topunuzu parkın ta öteki ucundaki çalıların arasına atıp atmamak size kalmış. Fakat onu gidip kendiniz getirmeniz gerekebilir! Peki kediler böyle oyunlara hiç mi katılmazlar? Elbette katılırlar. Eğer canları isterse!
Evet evet! İnsanın kedisi diye bir şey yok! Ama kedinin insanı diye bir şey kesinlikle var!
Mesela ben!
Mestan! Öğle yemeğinde domatesli kuzu mu, yoksa jöleli karides mi istersin Mestan?