Mavi Adam, ruhunu karanlığa kaptıran, kalbinde taze yaralar barındıran bir kadının, gökyüzünden damlayan bir çift göz sayesinde iyileşmesini anlatıyordu. O kadın bendim, gözlerin sahibi ise Çağatay… En çok kadını tanıyan üçüncü bir kişi ağzından yazıyordum kitabı ve bu, dillere destan olmuş bir aşk hikayesini kendi cümlelerim ile anlatıyormuş hissiyatı veriyordu. Tek farkı usta bir yazarın kaleminden döküldüğü için değil, sahiden her nefesini soluduğum için yaşamışım gibi hissediyordum.
Her satırını ezbere bildiğim bir kitap olacaktı ve neredeyse tüm ilklerim o satırların arasına gizlenmişti; ilk aşkım, ilk başarım, ilk zaferim… Okuyacak olan insanlar benden bir iz bulduklarında o satırlarda, ben onların ruhlarına çoktan dokunmuş ve imzamı bırakmış olacaktım. Benim nasıl düştüğümü ve nasıl doğrulup, yürümeye devam ettiğimi okuyacaklar, belki de kendilerine birer yara bandı bulacaklardı o cümlelerde.
Benim yazdığım satırlar birer ilaçtı ve fazlası bünyeye dokunmazdı. Kendime inanıyordum. O bana inandığı, bilhassa boynumda taşıdığım hayat ağacı kolyesi için. Kendime güveniyordum ve yapabileceğimi iliklerimde hissediyordum. Vazgeçmeye niyetim yoktu. Zira hiçbir başlangıç, yarım kalmayı hak etmezdi.